Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İkinci el dijital müzik ve kitap piyasası oluşacak deniyor. Kokusu, hissi olmayan bir şeyin ikinci eli mi olur? Bence olmaz

Wired dergisinden Marcus Wohlsen yazmış: Köşesi kıvrılmış, sayfalarına notlar alınmış kitaplar yerine pırıl pırıl sayfalı kitaplarımız oluyormuş. Kendi dijital okuyucumuz üzerine kendi notlarımızı alabilecekmişiz. Kalitesiz mp3 ya da çizik CD yerine güvenli mp3 dinleyebilecekmişiz. İndirirken virüs bulaşma tehlikesini de önlemiş oluyormuşuz.
Bu sayede ilk el kitap ve müzik ucuzlayacakmış.
Kusura bakmayın ama pek sevip saydığım Wired çuvallamış. Bir kere ikinci el kitap, plak,
CD, o üzerindeki yazılar, notlar, köşesindeki “kıvrılmışlıklar”, plakların üzerindeki “yıpramışlıklar”la alınır. Bu tip şeyleri kendi tarihiyle satın alırsınız. Parayı buna verirsiniz.
İkinci el mp3 kadar saçma bir şey de hayatımda duymadım. Dijital gibi ne rengi, ne kokusu, ne cismi, ne hissi olan bir şeyin ikinci eli kusura bakmayın ama sektör oluşsun diye zorla gazlanıyor herhalde. İleride çocuklarınıza plak koleksiyonu mu yoksa bir tane iki terabaytlık hard disk mi bırakmak isteyeceğinize siz karar verin.
Bu gidişle zaten hard diske de gerek kalmayacak, internet kontrolü bizde olmayan kocaman bir hard diske dönüştü bile çoktan. Her şeyin stream edildiği bir dünyada çocuklarınıza bir şey bırakmanız da anlamsızlaşıyor git gide. Wired dergisine ve dijital ikinci elcilere hayatta başarılar. Benim üzerine notlar alınmış, sayfası kıvrık kitaplar ve yıpranmış plaklarla bir sorunum yok. Cillop gibi bir şey istediğimde yenisini alıyorum zaten. İlk el kitap ve müziğin ucuzlamasına gelindi. Ucuzlamasın kardeşim. İlk el pahalı, ikinci el ucuz olsun. Olması gerektiği gibi...

Haberin Devamı

Dijital müziğin  ikinci eli mi olur

Neil Young bu yaz Türkiye’ye gelecek isimler arasında.

Şu ara dinlenmesi gereken 4 albüm

Madem İstanbul’a geliyorlar.
O halde hazırlıklar başlasın...
* “After the Gold Rush”-Neil Young: Çok istedik, hayal ettik oldu. Neil Young bu yaz İstanbul’a gelecek. Ayrıntıları duyarsınız. “Only Love
Can Break Your Heart” demiş üstad bu albümde, daha ne desin.
* “Fold Your Hands Child, You Walk Like a Peasant”-Belle and Sebastian: Kendileri 28 Haziran’da Avea Escape to Music konserleri çerçevesinde İstanbul’a geliyor. En şahane albümlerinden biridir.
* “Reincarnated”-Snoop Dogg: Raggae’ye merak saran, adını Snoop Lion olarak değiştiren Snoop Dogg’un en son, Lion olarak ilk albümü. Raggae ve hip hop bir arada.
* “Valtari”-Sigur Ros: İzlanda’nın buzlu tepelerinden elektronik/akustik düş ortamları. Sigur Ros konserleri sıradan konserler değil, hayal âlemi gibi oluyor. Son albümü dinleyip Park Orman’ı hayal etmeye başlayabilirsiniz.

Haberin Devamı

Yepyeni süreçler

* Diyarbakır’ın Cihangirleşme süreci:
Ateşkes sonrası barış sürecinde bölgeye her tür gazeteci, televizyoncu ve dergicinin akın etmesi. Bunu dizi oyuncuları ve yarı ünlülerin takip etmesi. Babaanne koltuğu, dev ayna, büyük masa ve avize dekorlu kafelerin açılmaya başlaması. House Cafe, Mini Müzikhol ve Tektekçi’nin “Amed” şubelerinin BDP ileri gelenleri ve Ak Parti’ye yakın meslek kuruluşları ile STK’lar tarafından törenle açılmasıyla sürecin uyum içinde tamamlanması.
* Hipster’ların Kürt kültürünü keşif ve aşık olma süreci:
Barışın ardından dağlarda, kahvelerde, ciğercilerde, kebapçılarda belirmeye başlayacak hipster’larla gelişen süreç. Sosyal medyada daha fazla çocuk, kapı önünde oturan yaşlı amca ve dürüm fotoğrafıyla kendini gösterecek, hipster’ların sıkılıp yeni bir eğlence bulmalarının
ardından sessizce sona erecek süreç.
* Siyasi karakterlerin rehabilitasyon süreci:
Hayatını demeç vererek geçiren, barışın sağlanmasının ardından gizli işsiz olduğunu fark eden kitlenin topluma kazandırılma süreci.

Haberin Devamı

2013 model The Beach Boys

Evet buldum. 2013’ün The Beach Boys’unu buldum. İronik olan, bu neredeyse sörf müziği yapan grubun Norveç’in yılın 300 günü yağmurlu ve karanlık şehri Bergen’den çıkması (Kings Of Convenience’in şehri). Yani sörf yapılacak son yerden. Çok klasik olacak ama şöyle demişler: “E bizde hava kapalı, ortam depresif, oturup iyi şeyler hayal etmek dışında yapacak bir şeyimiz yok.” Bu İngiliz müziği için de söylenir. Roger Waters, Pink Floyd’un müziğinin psikolojik kökenlerine dair “hava kapalıydı, yağmur yağıyordu ve biz de ergendik” demiş bir keresinde.
Young Dreams’in sevdiği ve etkilendiği sanatçılar arasında The Beach Boys, Rachmaninov, Dali ve Miles Davis de var. Yeni albümleri “Beetween Places”de yer alan şarkılar, mesela “Wounded Hearts Forever”, “Fog of War”, “Dream Alone, Wake Together” hadiseyi anlatıyor aslında. Dramatik, inişi çıkışı bol, bir yanıyla
The Beach Boys diğer yanıyla Vampire Weekend. Ben en sevdiklerim arasına aldım, kaydettim. Like’adım, kalpledim, yıldızladım, favorilere koydum. Yeni nesil şarkı sevmek böyle oluyor.
Not1: Plağını da alırım illa ki...
Not2: Birileri bu adamları memlekete davet etsin. Cidden şahaneler.

Eleştirmenlik ve pişmanlık

Geçenlerde gazeteci ve yazar arkadaşımız Kaya Genç aradı ve “Pişman olduğun bir eleştiri yazın ya da haksızlık yaptığını düşündüğün bir sanatçı var mı?” diye sordu. Bu konuda bir haber hazırlıyorlarmış. Yanıtımı yetiştiremedim ama Sabah Pazar’daki haberi görünce bari geç de olsa buradan yanıtlayayım diye düşündüm.
Sevgili Kaya, pişman olduğum bir eleştiri yazım yok. Haksızlık ettiğimi düşündüğüm bir sanatçı da aklıma gelmiyor. Aslında bakarsan yeteri kadar, hakkıyla, olması gerektiği gibi dünya standartlarında eleştiremediğim çok albüm ve sanatçı olduğunu düşünüyorum. Bizim âlemde iki türlü yazar vardır. Ya David Fricke gibi yalnız beğendiğini yazacak, beğenmediğini yok farz edecek, onun dışında portrelere ve röportajlara odaklanacak, bilginle, araştırmanla varolacaksın ya da Rob Sheffield gibi her şeyi yazacak ama dürüstlük adına acımasız olmayı da göze alacaksın.
Fricke kadar bilgili ve Sheffield kadar acımasız olmak isterdim. Ama değilim. Üstelik toplum da buna hazır değil. Bizde eş dost alınmasın, ayıptır kafası hakimdir. Nice sanatçı kimse gerçekleri söyleyemediği için yıllarca faydasız debelenir durur.
Bence en iyisi Fricke gibi mümkün mertebe sevdiğin şeyleri görmek, işin acımasızlık tarafını da Sheffield gibi sarkazm ve ironi yüklü mizahla halletmek.
Yanıtım buydu. n