Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Pamela Anderson’ın mayosunu “uzattılar” diye yazdık ya hani... Ve plajda çağdaş bir kılıkla denize girmek bile müstehcen kabul ediliyor dedik ya... Bakın kimler ne yorum yaptı

“Evet, sansürlüyoruz”

“Bir Avuç Dolar İçin” filminde Clint Eastwood puroyla dolaşıyor. Bu filmi gösteren kanalın ‘çiçekleme’sinden dolayı biz de her sahnede oyuncunun yüzü yerine koca bir dal görüyoruz. Hiç göstermeseler daha iyi.

Bir firmanın reklamında oynayan Pamela Anderson’ın mayosunun özel efektle sonradan uzatılmasını ve ‘ayar’lanmasını geçen hafta eleştirmiş, “Artık çağdaş bir kılıkta denize girmek bile müstehcen kabul ediliyor” demiştim. Sizden gelen yorumlardan anladığım şu: Özellikle şifreli, para verip satın alınan platformlarda yer alan sinema kanallarındaki sansüre büyük itiraz var.
Oscar’lı, ödüllü, gişe yapmış filmlerden sanat filmlerine kadar neredeyse her yapımın en can alıcı sahneleri tıraşlanmakla kalmıyor, iki kişi konuşurken fonda görünen heykellerin bile memesi, poposu buzlanıyor.
Hele hele CNBC-e’nin western filmleri göstermesini çok anlamsız buluyorum. Bu filmlerin tanıtımını izledim, Clint Eastwood’un suratını göremedim çiçekten daldan. Komik oluyor. Hiç göstermeseler daha iyi.
İlginç bir de gözlemim var. Bu yazıya “Ne yani, kadınlar televizyonda çıplak mı dolaşsın?” gibi sığ yorumlar yapanların tamamının erkek, “Çok haklısınız, artık mayo bile müstehcen kabul ediliyor” diye itiraz edenlerin neredeyse tamamının kadın olması bence üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Her zaman olduğu gibi adamların tek derdi, kadınların ne giyeceğine karar vermek. Bunun adına ister tutuculuk deyin, ister dindarlık deyin, ister kültür deyin, ister demokratlık, ister modernleşme, hepsi etiket. Temel mesele bu.
Bir önerim var. Bana gördüğünüz sansür vakalarını yazın, fotoğraflayın, belgeleyin, yollayacaklarınızı hafifmuzik.org’da ve köşede yerim yettikçe paylaşacağım.
Bir kanal yöneticisi adının kullanılmaması ricasıyla yolladığı mesajda “Evet sansürlüyoruz ne yapalım, cezalardan iflas edip batalım mı?” diye yazmış. Kendisine teşekkür ediyorum.
Ya biz ne yapalım? Şifreli, paralı ‘sinema’ kanalında bile sansürsüz film izleyemiyoruz.
İleri demokrasi durumumuz bu. Şimdi gene çıplaklığı yücelttiğimi düşünen bir sürü adamdan mesaj yağacak. Boşuna uğraşmasınlar, benim ne dediğimi anlayan gayet iyi anlıyor.
Üzgünüm ama muhafazakarlığı ya da dindarlığı ‘erkeklerin kadınların neresinin nasıl görüneceğine karar vermesi’ düzeyine indirgeyen kafa, herhalde en büyük haksızlığı kendi davasına yapıyor.

Haberin Devamı

CUMARTESİ ALBÜMÜ

Haberin Devamı

“Old Ideas” Leonard Cohen

Cohen’in sekiz yıldan bu yana yaptığı bu ilk stüdyo albümü yayımlandıktan 10 gün sonra memlekete geldi. Sony’yi tebrik etmek lazım. Cohen 78 yaşında ve insana “Bir gün yaşlanıp o yaşları göreceksem ben de böyle olayım” dedirtiyor resmen. Hâlâ şarkı söylüyor,
müzik yapıyor ve yaşının ağırlığını olgunlukla taşıyor. Bağışlamak (bağışlanmak), şefkat, kendinle ve yaşamınla hesaplaşmak üzerine 10 şarkı var bu albümde. Müziği şöyledir böyledir diye anlatmak anlamsız;
Cohen şarkı söylemiyor, hikaye anlatıyor resmen. Siz de dinliyorsunuz, hadise bu.
Her evde bulunmalı.

Haberin Devamı

İTİRAF EDİYORUM

* “Dayanılmaz şeyler” listemi yapıyorum. İlk sırada Justin Bieber, daha sonra sırasız olarak Christina Aguilera’nın bacakları, Hülya Avşar’ın mühim demeçleri ve Okan Bayülgen var. Daha bitmedi liste.
* Kings of Convenience’ın (12-13 Nisan, Babylon) Türkiye’ye geliyor olmasına Madonna’nın geliyor olmasından daha fazla seviniyorum. Hatta Suzanne Vega’yı (Salon, 22-23 Mayıs), Athlete’i de (2 Mart, Babylon) izleyecek olmamın da beni daha fazla sevindirdiğini söyleyebilirim. Eğer bu mesleki deformasyonsa, kabul.
* Futbolla ilgilenmediğim ve hiç anlamadığım için o kadar memnunum ki anlatamam. İşin yoksa her hafta maça git, neredeyse her akşam aynı geyikleri oku, programları izle, sabah akşam pozisyonun geyiği çevir. Hiç bana göre değil. Taksicilerin en gıcık olduğu insanım o yüzden.
* Biri bir film yaptığında bir başkasının çıkıp “Bu senaryoyu benden çaldılar” demesi bir Türk geleneği mi yoksa gerçekten bu alemde bu kadar fazla hırsızlık var mı, emin olamıyorum.

İstanbul şubatta coştu!

* 15 Şubat, Babylon / Buzzcocks: Punk’ın kült gruplarından biri ilk kez memlekete geliyor. Ortalık toz duman olacak gibi bir his var içimde.
* 16 Şubat, Salon / Fanfarlo: Acayip yaratıcı bir indie pop ekibi Fanfarlo. Kaçırılmayacak bir canlı performans olacak.
* 16 Şubat, Babylon / Real Estate: 2011
tarihli albümleri “Days”i son zamanlarda dinlemeye doyamıyorum. İki baba konser
aynı günde, şaka gibi.
* 17-18 Şubat, Salon / Joshua Redman Trio: Fazla söze gerek yok, caz seven biri bu konseri kaçırmak istemez.
* 21 Şubat, Salon / St Vincent: Indie müzik aleminin en taze kraliçesi Annie Erin Clark
çok başarılı bir yıl geçirdi ve Strange Mercy isimli albümüyle neredeyse bütün müzik basınında en sevilen ve beğenilen sanatçılardan biri oldu. Onu Türkiye’de ilk kez izleyeceğiz. Çok güzel bir gece olacak.
* 22 Şubat, Selah Sue / Babylon: Belçika’dan reggae’ci çıkar mı? Çıkıyor. O gece orada olun.