Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İnsan bu albümü dinlerken kendini bir arabanın direksiyonunda güneye doğru direksiyon sallarken görebiliyor. Üstelik sanki zaman durmuş; 70’lerde, 80’lerde Türkiye’nin daha az bozulup yozlaştığı bir tarihte kalmış gibi bir hisse de kapılıyor. Zira Flört’ün yeni albümü fena halde MFÖ (yer yer de Beatles) etkisinde bir retro çalışma görünümünde.

“Özür Dilerim”in armonik yapısı, piyano sound’u ve davulu dahi Beatles’a (özellikle John Lennon demek daha doğru) dair bir hayranlık ve ona benzeme çabası içeriyor. Grup burada “Biz bir Beatles/Lennon şarkısı yapalım” diye düşünmüş olmalı.

Haberin Devamı

Flört’ün retroyla flörtü

“Cafer’in Evinde”, albüme adını veren “Aşk Böyleymiş Meğer”, “Kelebek” (özellikle gitar riff’i), “Sen de Hoş Geldin” gibi şarkılar vokaller ve geri vokaller bakımından tıpatıp MFÖ’yü andırıyor. Sanki Fuat Güner, Özkan’ı da yanına alarak vokal yapmış.

Fuat Güner’in Flört’e el verdiği, desteklediği sır değil. Ancak bu defa ilk kez resmi olarak prodüktörlük koltuğunda ve bu etki hissediliyor. Kendisinin MFÖ’nün can alıcı güzellikteki vokallerinin, armonik yapısının, klasikleşmiş sound’unun mimarı olduğunu herkes bilir.

Kalıpların dışında

Fuat Abi (izninizle kendisine buradan itibaren Fuat abi diye hitap edeceğim) Beatles’ın müziğini de memlekette en iyi bilen insanlardan. Beatles Alaturka projesini hatırlatmak isterim. Erdal Kızılçay ve Dağhan Baydur ile birlikte Beatles şarkılarını alaturka yorumlamışlardı. Bütün bu unsurlar bir araya gelince sanırım bahsettiğim, MFÖ etkisi dediğim durum kaçınılmaz olmuş.

Bu açıklamalar ve bilgilerin ardından albüme daha soyut bir açıdan bakmaya çalışıyorum. Karşımda iyi çalınmış, söylenmiş, aranje edilmiş, standart aranjman kalıplarının dışında bir albüm görüyorum. Türkiye’de daha önce sadece MFÖ tarafından başarılabildiğine inandığım bir Türkçe müzik-söz uyumuna da zaten Flört’ün önceki albümlerinden aşinayız. Bu albümde de alaturka olmadan yerli olmanın kendince bir formülünü bulmuş Flört. Ancak bunu yaparken hayli etki altında kalmış görünüyor.

Bir söyleşi

Flört’ün retroyla flörtü


Fotoğrafçı Anton Corbijn, Depeche Mode ve U2 için çektiği videolarla ismini duyurdu. Ama elbette bununla sınırlı değil kariyeri. Joy Divison’dan Coldplay’e pek çok grupla çalışmış bir yönetmen (Uzun metrajları ayrı bir konu).

Videoların festival filmi tadında çekildiği dönemlerdi, Corbijn de işleriyle bu ekole katkıda bulanan ikonik isimlerdendir. Depeche Mode’un 1986 tarihli “A Question of Time”ı, Joy Division’ın “Atmosphere”i, yine DM’un “Personal Jesus”ı, “Enjoy The Silence”ı, “Policy of Truth”u şarkı tanıtımından ziyade sanat eseri izleri taşır.

Liste uzar gider, bence bir göz atın. En son Arcade Fire’ın “Reflektor”ının yönetmenliğini üstlendi. Seçtiği sanatçılar ve onu seçen sanatçılar zaten onun hakkında bir mesaj veriyor.

Corbijn’in İstanbul 74 çerçevesinde açtığı sergi İSTANBUL ’74 Galatasaray galerisinde 30 Haziran’a kadar gezilebilir.
Öte yandan bugün Nakkaştepe’deki Vakko Moda Merkezi’nde saat 16.00-17.00 arasında bir söyleşisi var Corbijn’in. Müzik başta, görsel sanatlar, fotoğraf, sinema ve bu işlerin felsefesiyle ilgilenenler kaçırmamalı.

Haberin Devamı

al-büm

Haberin Devamı

MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR

“THESE PEOPLE” - RICHARD ASHCROFT

Richard Ashcroft ilk şarkıda şaşırtıyor. “Out Of My Body” devri çoktan kapanmış elektronik efektleriyle bir Pet Shop Boys şarkısı gibi. Ardından gelen “This Is How It Feels” ve onu izleyen “They Don’t Own Me” ile kendimize geliyoruz ancak bir adet “Hold On” var arada, sıradan bir dans parçası olmaktan öteye geçemiyor. Albüm bu iki uç arasında gidip geliyor. Albümün “dans” yanına ayak uydurmak zor ancak Ashcroft 2010’dan bu yana ilk stüdyo çalışmasında yine de “Pictures Of You”, “Black Lines”, “They Don’t Own Me” ile kalplere giriyor.

“THE TRIAD” - PANTHA DU PRINCE

Alman minimal techno ve house insanı Hendrik Weber (Pantha Du Prince), 2010’daki “Black Noise”dan sonraki ilk solo stüdyo albümünü geçenlerde piyasaya çıkardı. Hipnotik loop’lar, hayal âlemi efektleri, hayli sofistike bir sanatsal alana doğru kayan iç içe geçmiş ritim partisyonları kullanarak bizi yarattığı elektronik atmosfere davet ediyor. Ben bu
daveti büyük bir zevkle kabul ettim. Açılış parçası “The Winter Hymn” kadar şahane “Frau Im Mond”u, sıradan bir dans parçasından çok öte yerlere giden “Dream Yourself Awake”i kulaklıkları takıp oradan oraya yürüyerek tecrübe ettim. Sonuçtan memnunum.