Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yoksa yeme içme konusunda en sofistike zevklere ve tercihlere sahip gurmeler konu müziğe gelince “bakkal” mı dinliyor?
Muhteşem heybetli, devasa bir kutu. İçini açıyorsunuz. Birbirinden zarif iki kadeh. Bir şişe şarap. Bir şarap üreticisi tarafından ilgili kişiye tatması, denemesi için yollanan bir basın kiti bu. Kadifeler madifeler, bayağı afili bir şey.
Masamın yanında duruyordu. Ne bir isim, ne bir not. Ben de “Bu neymiş böyle” diyerek açtım ki, tabii bana değil, ekimizin yazarlarından Vedat Milor’a yollanmış. Büyük bir şarap firmasının yeni şarabı. Tam çaktırmadan kapatıyordum ki bir CD gözüme ilişti.
Bakayım gurmelere, yemeğin ve içkinin o her ayrıntısından ayrı tat almayı sanat haline getiren o ayrıcalıklı insanlara ne dinlemeleri öneriliyor diye merak ettim.
Gurmeler müzikte de derin bir zevk sahibi olmalıydılar...
Hırsızlama şekilde elimi daldırıp CD’yi kaptım: “Top 100 Classical Melodies”.
Vivaldi’nin “Dört Mevsim”inden “İlkbahar”, Çaykovski “Kuğu Gölü”, Mozart “Rondo Alla Turca”, Bizet’nin “Carmen”inden bir bölüm... “Figaro’nun Düğünü”nden sonrasını okumadım. CD’yi yerine koydum.
Vedat Milor bunları dinler sever mi bilmem. Ama şu soruyu sormadan da edemedim: Yoksa gurmelerin sofistike beğenisi başka alanlarda kendini göstermiyor mu?
Vivaldi “İlkbahar”ı şahanedir ama popta karşılığı “Big in Japan” gibi bir şey. Yani evet şahane bir şarkı ama artık dinlenmeyecek derecede çiğnenmiş. Evinize gidip “Bir ‘Big in Japan’ dinleyeyim, nerde şu Alphaville CD’si” demezsiniz.
Ya da mesela bakkalın yeme içmede karşılığı kurufasulye pilav gibi bir şey. Tamam harikadır ama “Akşam dışarı çıkıp güzel bir yemek yiyelim” dediğinizde elinde mönüyle gelen garsona “Koçum bize iki kurufasulye pilav getir” değildir olay.
Şarap ve klasik müzik iyi bir eşleşme. Ama ne dinlediğinize bağlı. Klasik müzik dinliyorum diye “Dört Mevsim” dinleyen birinin gurmeliğinden şüphe ederim. Benimki sadece şüphe tabii...

İşte Kaddafi olayında tam liste!
Önce Nelly Furtado parayı hayır işine bağışlayacağını açıkladı. Ardından Beyoncé. Sonra Mariah Carey özür diledi. (ama paradan bahsetmedi). Usher da oradaymış, onu biliyoruz. Meğer o kadar da değilmiş. 2009’da oğul Kaddafi’nin St. Barts’daki doğum gününde bir milyon dolara iki-üç şarkı söyleyip “diktatörün şımarık oğlunu kafalayalım” partisinde Jay-Z de varmış. Jon Bon Jovi de varmış. Yetmedi Lindsay Lohan, top model Miranda Kerr ve model Victoria Silvstedt de oradaymış. Duyan haber vermiş, yoldan geçen gelmiş yani: “Koşun keriz var, siz de biraz parasını yeyin!”
Nerden baksan pis kokuyor. Kendime gelmek için biraz Bülent Ortaçgil falan dinlemeye gidiyorum. Sizi bilmem.

Güle güle iPod!
Güle güle. Maalesef artık pabucun dama atıldı. Sen geldikten sonra müzik alışkanlığımız değişmişti. Bütün CD’lerimizi toplasak mp3 yapsak sana versek dişinin kovuğuna kaçmazdı. Hard diskinde daha dünyalar kadar yer kalırdı.
Dokunmatik yön tuşlarınla parmağımızı çevire çevire şarkılar aradık. Bulunca “OK” dedik, çalmaya başladın. Gurbette, yolculukta, tatilde, otobüste, dolmuşta kahrımızı çektin. Mp3’ü seninle sevdik iPod. Ama şimdi telefonlar var. İçinde ne ararsan var. Müzik dinle, video izle, internete gir, ayrıca saatlerce konuş. Hayatımızda sana yer kalmadı. Artık sadece cepte ekstra bir şişkinlik, çantada gereksiz ağırlıksın.
Şimdi herkes iPad, iPhone peşinde. Sevgili iPod. Sağol ve güle güle.
İmza: Kullanılmayan iki iPod’u bulunan bir müziksever.

Rebecca Black fenomeni!
İnternet’in yeni fenomeni Rebecca Black ve şarkısı “Friday”. Jerry Seinfeld, Conan O’Brien, Zach Galifianakis bir araya gelse ve Britney Spears’in “One More Time” klibinin parodisini yapmaya kalksa bu kadar başarılı olmaz. Çünkü bu gerçek.
Apaçi dansı yapan Hasan amca ya da televizyon programında yanındaki kızlara “Sen aşşşşırı derecede sevimli bişeysin” diye sırnaşan Adnan Hoca kadar gerçek.
Türkiye’deki bütün müzik yarışmalarına katılan grupların tamamındaki klişeleri alın, 10’la çarpın. Sözler de öyle. Rebecca Black’in klibinin izlenme rakamı 20 milyonu zorluyor. Akustik versiyon bile çıkmış.
Not: Hafifmuzik.org’a yorum bırakan bir okur “2010’ların Britney Spears’i” yorumunu yapmış. Çok tuttum.

PAZAR ALBÜMÜ
“Last Night on Earth” - Noah and the Whale
Şu aralar dinleyebileceğiniz en dinlendirici albüm olabilir. İngiliz grup Noah and the Whale’in üçüncü stüdyo albümü için kaliteli indie pop diyebilirim. Ama elbette tam olarak karşılamaz. Başladığı gibi devam eden albümlerden değil. Farklı yönlere gidiyor. Zaman zaman ukulele sesi, bazen synthesizer’lar, bazen sadece bir piyano öne çıkıyor. Solist Charlie Fink’in sesi şarkıların ortak ve en güzel noktası bence. Dinleyin, severseniz üzerine bir de The Walkmen’in “Lisbon” isimli albümünü dinleyin. İyi pazarlar...