Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kaan Tangöze solo albümü “Gölge Etme”de toplumun zihninde ve kalbinde yer alanları şiire döküp tarihe kazıyor, tabiri caizse bir dönemin türkülerini yakıyor

Kaan Tangöze’den protest türküler
Yavuz Bingöl ya da Uğur Işılak yakacak değildi bu türküleri. Bu dönemin halk ozanlığı Kaan Tangöze’den beklenirdi. Bekleneni yapmış Kaan.

“Elinde silahın varsa, benim de gitarım var. Senin bir ideolojin varsa, benim de ideallerim var. Arkanda hükümet varsa, benim de şarkılarım var. Eğer senin bir Allahın varsa, gölge etme Allah aşkına.

Haberin Devamı

Senin yandaşların varsa, benim de yoldaşlarım var. Aklında bir kavga çıkartma varsa, benim de yumruklarım var.

Arkanda savcılar varsa, benim de yüreğim var. Eğer sonunda mapusa girmek varsa, yatarız icabında.

İçinde büyük bir korku varsa, ecele çaresi mi var? Senin de bir çocuğun varsa, bende tam iki tane var. Arkanda cellatlar varsa, Allah aşkına. Eğer sonunda kefen giymek varsa, ölürüz icabında.”

Birazcık umut, yüreklere su serpmek, acılara ve kayıplara ağıt yakmak, bazen bir güzele duyulan aşk, bazen düzene meydan okuma, isyan. Albümde hepsi var. Bu albümde halkın aklında, zihninde, kalbinde olanlar var.

Kaan duygulara tercüman olabilmiş

Son iki yılda yaşananların, unutturulmak istenenlerin hikayelerini anlatmış, türkülerini yakmış Kaan Tangöze. Zihinlere, vicdanlara,
en çok da kalplere girmeyi başarmış. Duygulara tercüman olmuş. Olma başarısını ve cesaretini göstermiş.

Albümde 12 şarkı var. “Bekle Dedi Gitti” nakaratıyla Özdemir Asaf’a selam çakıyor Tangöze. “O Yolda”, “Kalmak Türküsü” keza. Aşık Mahzuni Şerif’in “Tersname” ve Karacaoğlan’ın “Bir Kız Bana Emmi Dedi Neyleyim” şiirlerini bestelemiş ve albümüne koymuş Tangöze. Aşık Mahzuni Şerif’in dizeleri nasıl derler, zamanlaması açısından pek manidar. Şiiri sevenler, meydanlarda okuyanlar bir de bunu okuyup ezberlesin.

Albüme adını veren “Gölge Etme”sinde (girişte sözlerini okuduğunuz) Bob Dylan’ın “Times They Are A Changin”i mırıldanması, ara ara mızıkasıyla şarkıyı şenlendirmesi gibi Kaan Tangöze de kendi çalıp kendi söylüyor. Karacoğlan’dan türkü derler gibi Bob Dylan’dan, Leonard Cohen’den, Neil Young’dan ve nice büyük ozan ve besteciden, tarzlarından esinleniyor, onların izinden gidiyor. Neil Young ile Aşık Mahzuni Şerif’in birbirine ne de güzel uyabileceğini gösteriyor.

Haberin Devamı

“Şanlı Millet”te gençliğe hitabenin sözleriyle oyunlar var. Devşirip kendince yeniden yazıyor bu metni. Açık sözlü ve sert bir şarkı daha... “Amerikan Kovboyları” ironik bir Batı eleştirisi. Kapitalist paraya tapan dünya sisteminin eleştirisi... “Taksim Meydanı” önceden yayımlanmıştı ve Gezi’de kaybedilenlere bir ağıt niteliğinde... “Kıyamet” “En büyük alamet insana ihanet” diye giriyor, “Nereden kopucaksa kopsun kıyamet” diye devam ediyor.

Sanki yanı başınızda söylüyor gibi samimi

Bu albümün sound’u için basit bir akustik gitar müziği diyebilirdim ama “samimi” demeyi tercih ederim. Bir gitar ve mızıka, bir de Kaan. Evinizin salonunda, sanki yanı başınızda söylüyor gibi bir samimiyet var.

Haberin Devamı

Siyasetçiler ve nutukları unutulur gider ama şarkılar kalır. Bu hep böyle olmuştur. Her ne kadar resmiyete dökülmek istense de tarih neyi hatırlayacağını çok iyi bilir.

Kaan Tangöze ilk solo albümünde bugünden yarına hatırlanacak şarkılara imza atmış. Önümüzdeki günlerde hem Duman’la hem de solo albümünün konserleriyle ayrı ayrı izleyeceğiz sahnelerde. Bekliyoruz.

CD

MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR

B’LIEVE I’M GOIN’ DOWN - KURT VILE
Kurt Vile, War On Drugs ve solo albümleriyle tanıdığımız bir besteci, söz yazarı, gitarist olmanın yanında Amerika’yı köşe bucak gezen bir sokak müzisyeni gibi. “I’m an Outlaw”da banço çalarken, “Pretty Pimpin”de akustik gitarının tellerini çekip bırakırken, “Wheelhouse”da gitarın klavyesinde bir aşağı bir yukarı slide ederken gezici bir ozan gibi sıradan insanların sıradan hikayelerini anlatıyor. Kendi tarzında hayatı tercüme ediyor.

DODGE AND BURN - THE DEAD WEATHER
Son albüm “Sea of Cowards”dan bu yana beş yıl olmuş. Zaman hızlı geçiyor ama anlaşılan The Dead Weather bundan pek etkilenmiyor. 40 yaşına gelmiş bir Jack White var karşımızda ve müzik vizyonu hiç değişmemiş. Kah imza niteliğindeki gitar riff’leriyle, kah davul çalarken, kah vokaliyle karşımızda. Dörtlü iyi takılıyor ancak ne yaparlarsa yapsınlar The White Stripes’ı andırmaktan öteye geçemiyorlar. Bu durum da orijinalliklerini hep sorgulatıyor.