Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim, rahat edeyim. Kapalı mekânlarda sigara içilsin, bu yasak kalksın istiyorum ben. Şimdi devam.
Kafeye girdim. Kendime esen bir masa buldum. Bilgisayarı açtım. Kulaklığımı taktım. Washed Out’un “Paracosm” albümünü dinlemeye başladım. Sabahları dinlemeyi severim ben bu albümü.
Neyse sonra önümdeki masaya biri geldi. O da kahvesini koydu. Kendine göre sabah ritüeline koyuldu ve bir sigara yaktı. Derin bir nefes çekti, dumanı yavaşça üfledi. O sırada gözlerini kısıp uzaklara baktı mı göremedim. Tek gördüğüm, üzerime doğru gelen dumandı. İçimden geçti. Ben de içmiş oldum sabah sigaramı.
Üzerinize duman gelince iki seçenek var. Biri nefes tutmak. Ancak yeniden nefes aldığınızda kokuyu yine de hissediyorsunuz. Çünkü üzerinize siniyor. Kısmi kurtuluş. İkinci yol kayıtsız kalarak dumanı solumak. Toplum sizden bunu bekler.
Eh felaket kaçınılmazsa... Ben de çektim içime dumanı, nasılsa burnumdan kulağımdan girecek, tatsızlık çıkarmayayım şimdi. (Yanlış anlamayın, ara sıra sigara içiyorum ben de ama şu an içmek istemiyorum ki).
Devam ettim. “It All Feels Right” isimli şarkının ortalarına bile gelmeden sigara küllüğe kondu. Kendi kendine için için yanmaya başladı. Sabah meltemi tatlı tatlı estikçe o daha da harlandı. Dumanı burnumdan eksik olmadı.
Pasif içicilik sanatının en zor kısmı küllükteki sigaradır. Bu sınavı geçince sırtınız yere gelmez. Elinle havayı yellersen sigara içen huysuzlanıyor, sana dönüp dönüp bakıyor, ona çaktırmadan hafif yana kaykılmak suretiyle kaçacaksın küllükteki sigara dumanından. Sabah sabah tadımız kaçmasın.
“Weightless” isimli şarkıda bitti sigara. Yenisi yakıldığında kahvemin kalanını rüzgârüstü bir masada tamamlamaya karar verdim. Rüzgârüstü, rüzgârın geldiği yön demek. Böylece duman bana gelmeyecek, böyle ince hesaplar peşindeyim.
Rüzgâr nereden esiyor diye bakarken kahveyi devirdim. Allah’tan bilgisayara gelmedi. Ayağımın dibinde yatan köpek söylene söylene kalkıp öteye gitti, yeni yerine yatıp iç geçirdi. Rüzgârüstü masaya geçtim. Yeni bir kahve söyledim. Yanımdaki masaya bir çift oturdu. Kahveler gelince birer sigara yaktılar. Kız dumanını çekti, karşısındakini dikkatle dinlerken bir süre içinde tutup yana doğru üfledi. Genelde açık mekânlarda içenler böyle yapıyorlar karşıdakinin suratına gelmesin diye. Çok düşünceli bir hareket. Kulaktan aldım dumanı.
Artık “Falling Back” isimli şarkıdayım. Albümün bitmesine tek şarkı kaldı. İki sigara içtim, hâlâ gündeme vakıf değilim. Yarbay ne demiş, tam metin nerede, dolar kaça vurdu, Merve Boluğur’un kına gecesinde ne olmuş, son ankette kararsızlar kaç çıkmış, hiçbir şeyden haberim yok. Gündemi kaçırırsam Twitter’daki çemkirmelerin satır aralarındaki şifreleri, yazılanların “anlayana” kısımlarını nasıl çözeceğim. Tarifsiz sıkıntılar içindeyim. Üstelik sigaralı şekilli ortamları baltalıyorum varlığımla.
O sırada çalışan çocuklardan biri molaya çıktı. Bir sigara yaktı. Yok, üçüncü sigarayı sonra içerim ben, sağ olun diyerek sessizce toplandım. İçeri girdim. Kafama esen klimanın altında boş bir masaya oturdum, kahveden bir yudum aldım. Bahçe zaten çok kötü dedim. Albüm başa döndü. Şimdi bu satırları yazıyorum.
Ne sigaraya ne de içene düşmanım. Dedim ya, ara sıra bir tane yakıyorum ben de. Yeşilaycı hiç değilim. Ama mekânların kapıları, bahçeleri, terasları sigara odası oldu. Bundan rahatsızım. Yahu kapalı mekânda konser oluyor, izleyen yok, herkes kapının önünde sigarada. Madem öyle için içeride.
Bu sigara hadisesinin kimseyi üzmeyecek bir ayarı, orta yolu yok mudur?
Benim önerim ne biliyor musunuz? Kapalı mekânlarda sigara yasağı kalksın. Bu yanlıştan ulusça geri dönelim. Ciddiyim. Bahçede, terasta, bina önünde topluca içileceğine, sağlam havalandırmalı kapalı mekânda doğru dürüst içilsin sigara daha iyi.
*
Bir Jim Jarmusch değiliz tabii. Bizim kahve ve sigara maceramız ancak bu kadar, ortamların “cool”luğunu bozan adam şeklinde.
(“Coffee and Cigarettes”i yeniden seyretme zamanım gelmiş benim galiba).