Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Kalabalıkta çok müzik var. Süslenip püslenip önümüzde salınmadığından belki bazen duyamıyoruz ama orada olduğunu fark etmek mümkün”. Kalben müziğini böyle anlatıyor...

Kendisine sekiz yaşındayken beş oktavlık bir Casio org almışlar. Müziğe öyle başlamış. Şu anda gitar çalıyor, şarkılarını söylüyor. Gitar tarzını anlatmak için
“14 yaşında gitar almışlardı,
o günkü gibi çalıyorum” diyor. Güzel bir tarz.

Kalben Sağdıç ilk konserini İzmir Çiğli’de bir süpermarketin otoparkında lise grubuyla vermiş. “Ellerinde torbalar ve araba anahtarları olan 500 kadar kişiye şarkılar çalıp söyledik” diye anlatıyor. (Bu konseptte bir kulüp hiç fena olmaz aslında.)

Haberin Devamı

Bu kışın fon müziği

Tom Waits’in hikayelerini, David Bowie’nin cesaretini seviyor. Müziğini şöyle
tanımlıyor: “Sade, ham, açık. Biraz terbiyesizlik var... Sokaktan, dükkanlardan, kalabalık hanelerin kaosundan uzak kalmak haddime değil.” “Cebimdeydi onca zamandır çakmak, kendime sorup durdum nasıl olur yakmak, yıllardır biriktirdiğim her şeyi” diye doğrudan konuya girmelerini (“Çakmak”) sevdim.

“Ben seni eleştirmek için sevmedim ki, ben seni yerleştirmek için sevmedimki, ben seni evcilleştirmek için sevmedim ki”şeklinde başlayan “Pişmaniye”yi dinlerken Bülent Ortaçgil’in Çekirdek Sanatevi dönemini hatırladım.

“Sadri Bana Alışık”ta 70’lerin klasik Amerikan folk şarkıcılarının izlerini sürdüm.

Özetle Kalben’in söz yazarlığını, yalın gitarını,

her şeyden öte olaylara bakış açısını sevdim. Her şarkısında bir köşesini resmettiği o genel manzaraya da gayet ısındım.

Şu anda albümü yok. Ama artık albüme gerek de yok zaten. Soundcloud’da arayın,
ne bulursanız dinleyin.

Kalben bu kışın fon müziği olarak kulağınızın bir köşesinde dursun.

(Berk Sayan’ın hafifmuzik.org için yaptığı röportajdan faydalandım.)

Kalben ile tanışın

Artık “araba görgüsüzleri”nin de beğeneceği çevreci, hibrit modeller var.

Görgüsüzlere not

Ev parasına araba alan ve bu arabalarıyla alışveriş merkezi girişlerinde magazin basınına poz veren görgüsüzlerimize bir notum var: Bu yaptığınız şeyin modası çoktan geçti. Zengin, varlıklı insanlar yani en azından bunu sindirmiş olanlar paralarını başka şeylere harcıyor. Hayır kurumlarına bağışlayan da var, vakıf kuran da var, doğru dürüst iş kurup istihdam ve değer yaratan da var.

Haberin Devamı

“Biz illa araba görgüsüzlüğümüzle devam edeceğiz” diyorsanız da eyvallah, burası özgür bir ülke. Ama en azından elektriklisinden falan alın. Şimdi onlar moda. Hibrit ya da elektrikli olacak. Merak etmeyin, onların da kazıkları, gösterişlileri, pahalıları çıktı, şanınıza leke sürülmez. (Zenginin parası gene bizi yordu gördüğünüz gibi.)

PAZAR ALBÜMÜ

“Islands” - Bear’s Den

Mumford & Sons’ın izinden giden İngiliz folkçulardan hayli türedi. Londra çıkışlı üçlü,

bu yıl çok da dikkat çekmeyen, kendi halinde bir albüm yaptı. “Islands”, popüler folk müziğini sevenlere yeni şarkılar keşfetme imkanı tanıyabilir.

Güzel manzaralı bir restorana neden gidilmez?

-Çünkü bir restoranda hem manzaranın hem de yemeklerin iyi olduğu görülmemiştir. Nasılsa manzaraya geliyorlar diye vasatı dayarlar önünüze.

Haberin Devamı

-Çünkü manzaranın parasını size katbekat ödetirler. Üç liralık şeye 10 lira verirsiniz, üstelik o şey sıradan hatta bayağı kötü olur.

-Çünkü manzaraya para yatıran işletmenin başka
bir şeye parası kalmaz. Ne hizmete ne de ürün kalitesine...

“Burada da restoran mı olur?” denilen kıyıda köşede kalmış yerlerde, sokak aralarında, muhtelif apartman dairelerinde, sanayi mahallelerinde, dağ başlarında iyi şeyler yememizin sırrı bu işte. Siz siz olun “manzarası

çok güzel ama” diyorsa biri, koşarak kaçın oradan.