Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Masaya yumruğunu bir türlü vurmadığı (!) için eleştiriyorlar Kılıçdaroğlu’nu.
Yeteri kadar dediğim dedik olmadığı için, yeteri kadar despot olmadığı için eleştiriyorlar. İyi azarlayamıyor. Yetmezmiş gibi ağız dalaşında da iyi değil. Böyle genel başkan mı olur?
Partisindeki farklı sesleri bir türlü susturamadığı için (!) küçümseyen var.
Bak AKP’ye oysa ki, onlar öyle mi? Çıt çıkmıyor...
“Kardeşi inşaatta bekçilik yapıyor, dürüst adam kardeşini kayırmamış” değil de, “Onu bile becerememiş” gözüyle bakıldığı için, yani yeteri kadar “iş bilmediği” için, “iki koyunu güdemediği” için beğenilmiyor Kılıçdaroğlu. “Yok yok, katiyen iktidar olamaz” diyorlar. Kurnaz değil bir kere...
Yeteri kadar solcu değil, yeteri kadar dindar değil, ulusalcı değil diye eleştiren de var. Fazla dindar diye eleştiren de var.
Başörtüsüne, muhafazakâr kesime “fazla hoşgörülü” diye yakınan var, “Farklı seslere hoşgörüsü yok” diyen var.
Hoşgörülü mü değil mi kardeşim bu adam? Bir karar verin. Partiye hâkim değil diye kızıyorsunuz, disiplin deyince gene kızıyorsunuz.
İyi bir hatip olmadığı için eleştiriyorlar. “İyi polemikçi değil” diyorlar.
Bir türlü rakiplerin ağzının payını veremiyor. Televizyona çıkıp dürüstçe bütün gazetecilerin sorularına yanıt verdiği için utanmasalar “enayi” diyecekler.
Barış sürecine müdahil olamadığı için çatan var. Kürtlere fazla taviz veriyor diye kızan var.
***
Haluk Koç istediği kadar torpil listesi açıklasın. Bu yüzden hiçbir işe yaramaz o listeler. Torpil morpil, bunlar “iş bilmek” demek. İş bilmeyeni halk beğenmiyor.
Taban “işini bilen, işe gitmeyen” seviyor.
Her gün Tayyip Erdoğan’ı eleştirenler, umutsuzca kendi Tayyip Erdoğan’larının geleceği o kutlu günü hayal ediyor. Oysa Tayyip Erdoğan bir tane var zaten. O varken ikincisini kim ne yapsın?
Seçimler yakın. Kılıçdaroğlu’nun işi çok zor. Türkiye’nin işi çok zor.

Haberin Devamı

İktidar, genç muhafazakâr tabanın gerisinde kaldı

Sıkılırsanız bu paragrafı atlayın:
“Maruz-ı çaker-i kemineleridir ki; Reside-i dest-i ta’zim olup melfufuyla manzur-ı ali buyurulan işbu tezkire-i sadaret-penahileri üzerine mucibince irade-i seniyye-i cenap-ı hilafet-penahi şeref-müte’allık buyurulmuş, olmağla, ol-babda emr u ferman hazret’i veliyyü’l-emrindir. Fi 13 Safer sene 1312 ve fi 4 Ağustos sene 1310”
Aksanları koyamıyorum, bilgisayarın klavyesi uygun değil. Şimdi biz Osmanlıca dersini zorunlu yaparak bu tip metinleri 14-15 yaşındaki çocuklara üstelik Arap harfleriyle okutacağız ve yazdıracağız öyle mi?
Ellerinde iPhone’larıyla, Samsung’larıyla Facebook’ta, Instagram’da Twitter’da takılan nesle siz bunu okutacaksınız. Onlar da “Ne güzel, yaşasın, maneviyatı yüksek iktidarımız sağ olun” diyecek ve büyüyünce oylarını size verecekler öyle mi?
Muhafazakârlık çok güzel çok hoş ama Türkiye’de kimse “ecdat için” bu kadar sıkıntıya gelmez, haberiniz olsun.
Ben lisede mecburi Latince okuyan biriyim. Bu dersten, gerçekten ilgili olan bir iki kişi dışında (onlardan biriyim), herkes nefret ederdi. “Gerçek hayatta ne işimize yarayacak” denirdi. Latince dersi “Gladyatör” filmi izlemek gibi zevkli değil. Osmanlıca da bir “Fatih” filmi değil.
İktidar Osmanlıca hamlesiyle kendi adına güzel bir halkla ilişkiler hamlesi yapmış olabilir. Seçmeli olsa bu dersin kültürel açıdan hoş bir uygulama olduğu da söylenebilir.
Ancak zorunlu Osmanlıca girişimi genç nesil tabanın gerisinde kalındığını ortaya koymuş oldu.
Ben muhalefet partisi olsam dua ederim bu ders mecburi olsun diye. Muhafazakâr gençliği iktidardan soğutmanın daha şahane bir yolu yok çünkü.
(Not: Metin Başkâtip Süreyya Paşa tarafından kaleme alınmış bir Tezkire’den alınmıştır. Kaynak: Osmanlı Arşiv Belgeleri Okuma Kılavuzu, Orhan Sakin, Yeditepe Yayınları.)