Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Bir ev al da kiradan kurtul”. Kiradan kurtulmak! Bu bizim en büyük hayalimiz. Gelin bu pazar kahvaltı ederken bunu bir daha düşünün

Etrafta yükselen bloklara, her otoyolun kıyısına kondurulan dev sitelere, uydu kentlere, Venedik, Paris, Miami, Hawaii vs. evlerine bakıyorum. Dev gökdelenlerin her yanında karınca deliği gibi açılmış delik delik pencerelere, minnacık balkonumsulara bakıyorum. Onları bulmak için çok çaba sarf etmem gerekmiyor, zaten her yerdeler. Otoyol manzaralı, kavşağa yakın, metroya yakın, trene üç adım, üçüncü köprü manzaralı, Kanal İstanbul manzaralı, havalimanına yedi dakika mesafede... (Bu sonuncusu insanı rahatlatıyor herhalde, işler karışırsa yedi dakikada tüyerim buralardan hissi...)

Almak yerine kiralamak neden daha iyi?
Bu evler ve daireler, onları satın almak için hayatlarını ipotek edecek birilerini bekliyor. Bizi. Hayatımızın kalan kısmında elde edeceğimiz gelirin büyük kısmını mutlulukla bu bloklara yatıracağız. Bu kulelerin bir gözeneğine sahip olacağız ve o gözeneğin borcunu ödemekten arta kalan zamanlarımızda otoyol trafiği manzarasına bakarak mutlu olacağız.
İnsanların neden yıllar boyu sürecek borçlara girdiklerini anlayamayan sadece ben değilim. Birkaç yıl önce Wired’da yayımlanan Chris Suellentrop imzalı bir yazı vardı. Kiralamanın faziletlerini anlatıyordu (“Abandon Ownership! Join the Rentership Society!”). Amerika’nın 2008’de yaşadığı mortgage krizinin ardından hayata yeni bakış açıları getirmemizi öğütleyen bir yazıydı.
Ben eskiden beri kafamda neden bir ev satın almam gerektiğini çözemedim. Hayatım boyunca bana bir ev almam öğütlendi halbuki. Anlamıyorum, mesela bir evde oturmak istiyorsunuz, o evi kiraladığınızda her ay vereceğiniz
para o evi satın almak için her ay ödeyeceğiniz taksitin yarısı genellikle İstanbul’da. “Ama 20 yıl sonra ev senin olacak” deniyor. E 20 yıl sonra zaten game over. Üstelik 20 yıl neden istemediğim bir mahallede, hoşlanmadığım bir evde yaşayayım? Ona sahip olmak için mi?
Elbette bu fikri geliştirmemde asla bir ev alacak kadar param olmamasının etkisi de büyüktür.
Yine de anlamıyorum, neden
her şeye sahip olmak zorundayız?
Bir süreliğine kullanım hakkını alıp sonra dilediğimizde iade edemez miyiz? “Al kardeşim ben kullandım,
sen de kullan hayrını gör, artık bana lazım değil.” Ne yani mezara mı götüreceğiz en nihayetinde?
Bir kere daha esneksiniz. Zamanın ruhu bu; esneklik, hafiflik, yeni şartlara ayak uydurma. Bunu sırtınızda bir ev taşıyarak yapamazsınız. Bir ev tuttunuz. Bir süre sonra beğenmediniz, bir komşu problemi çıktı, tesisat sorun yarattı, mahalleye ısınamadınız, durumunuz değişti ve tutumlu olmanız gereken bir dönemdesiniz ya da en basitinden daha iyi bir ev buldunuz. Bırakın gidin, keyfinize göre olanını tutun.

En son ne zaman bir CD aldınız ki?
Araba mesela. Kalabalık bir şehirde, toplu ulaşım da giderek gelişiyorken, eğer gerçekten çok gerekli değilse otomobil satın almanın anlamı ne? “Hafta sonları lazım” diyen var. Peki kaçımız vakit bulup da her hafta sonu şehir dışına çıkabiliyoruz? Kırk yılın başında lazım olduğunda da kiralayın. Satın almak neden? Zaten siz satın aldığınızda taksidi bitmeden aracın fiyatı yarıya düşüyor. Vergileri ayrı, benzini ayrı, kaskosu ayrı, park derdi ayrı, çevreye zararı ayrı. İnsanlar arabalarının sigorta ve kaskosuna kendi sağlıklarından daha fazla para
harcıyor her yıl. Kimsenin sigortası yok ama herkesin kaskosu var.
Arabaya meraklı olana lafım yok. Ama çoğumuz bir tane bulunsun diye alıyoruz. Bunu kişisel bir başarı eşiği olarak görüyoruz. Biliyorum elbette. Yine de soruyorum. Metro, metrobüs, vapur, bisiklet, motosiklet, ne bileyim kaykay, tramvay ya da “tabanvay”. Bu seçenekleri cidden düşündüğünüz oldu mu? Eviyle işi arası üç kilometre olan biri neden arabaya ihtiyaç duysun ki?
Konuyu müziğe ve eğlence sektörüne bağlayayım. En son ne zaman bir CD satın aldınız? Ne zaman hard diske bir albüm indirdiniz? Yasal platformlardan ayda 10 liraya stream ediyoruz, yani dinliyoruz. Ayda 10 liraya 30 milyon şarkı her an elinizin altında. Onları tek tek satın almaya çalışıyor muyuz? (Ben plak biriktiriyorum, o benim rahatsızlığım).
Filmleri, dizileri internetten izliyor, müziği stream ediyor, kitapları tabletlerden okuyor, dosyalarımızı Dropbox’ta, iCloud’da internete depoluyoruz. Artık hard disk almaya bile gerek yok. Modern şehir yaşamı ve ekonomik gerçeklerin işaret ettiği yer böyle bir yer artık.
Bugün pazar. Kahvaltıda çayınızdan bir yudum alıp düşünün, belki hayatınızı değiştirecek, hafifletecek bir karar alırsınız bugün.

Haberin Devamı

PAZAR ALBÜMÜ

Haberin Devamı

“Other People’s Problems” - Breton

Haberin Devamı

Beş kişilik İngiliz indie alternatif ekibi 2007’den bu yana aktif. Ancak 2013’te “Envy” ve “Got Well Soon” ile dikkat çektiler. Ben size 2012 tarihli albümlerini önereyim. Elektronik ve alternatif rock’ın güzel bir birleşimi. “Governing Correctly”den başlayın dinlemeye.

İTİRAF EDİYORUM

* En beğendiğim yerli ekiplerden The Ringo Jets’in 20 Ocak Salı günü yayımlanacak yeni albümünü merakla bekliyorum.
* Scorsese’nin son keşfi Avustralyalı oyuncu Margot Robbie’yi Hitchcock ve Woody Allen’ın “sarışın”larıyla karşılaştırdım, Scorsese sınıfta kaldı.
* Kaan Düzarat’ın Red Bull Music Academy Radio için hazırladığı Meze isimli programda dinlediğim bağımsız label Tektosag’ın işlerini çok tuttum. Yeni isimler keşfetmek isteyenler dinlesin bu programı (redbull.com.tr).