Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Konserlere gitmek lazım çünkü



Yardım konvoyuna saldırı olduğu akşam Bob Dylan konseri vardı. Herkes gidip gitmemeyi konuşuyordu. Sebep elbette tepkilerden çekinmek. Ben çekinmiyorum. Söyleyeceklerim var.
Bir keresinde Rock’n Coke festivali yapılırken bir yazar “Şehit cenazeleri kalkarken bu baldırı çıplaklar eğleniyor” diye yazmıştı. Sanki o baldırı çıplaklar askere gitmiyor, şehit olmuyor, sanki oradakilerin yakınları cephede ölmüyor. Sanki saldırıyı Rock’n Coke’ta eğlenen gençler yapmış. Sanki bütün Güneydoğu politikalarından onlar sorumluymuş gibi. Bu insanlar gençleri sadece öldükleri zaman sevip ciddiye alıyor. Eğlenen genç ise iğrenç bir şey. Oysa bir memleketi yaşanabilir kılan top tüfek değil keyfince, tasasızca eğlenebilen insanların olmasıdır.
Ve elbette bu tip trajik olayların ardından birilerine vurmak lazım ki alkış alasın. Popülizm ince zanaat. Ben beceremeyenlerdenim.
Bob Dylan konserine gittiğimizi duyan en aklı başında dostlarımız bile “Ne işiniz var orada?” diye azarlamaya kalktı bizi. Herhalde ellerimizde taşlar ve sopalarla intifadaya katılmamız gerekiyordu. İsrail Konsolosluğu önünde bayrak yaksak bunu normal karşılayacak gibiydiler.
Medeni bir ülkede yaşayan sıradan insanlar hoşlarına gitmeyen bir şey olduğunda asarız keseriz diye sokağa dökülmezler. Hak aramak hesap sormak başka, ortalığı terörize etmek, savaş nağarası atmak başka. Gelişmelerin farkında olmak, idrak etmek başka, kendi dahil herkesi galeyana getirmek başka.
Benim düşünce tarzım şu: Seçimlerde oy veren, kendi adına haklarını gözetsin, memleketi korusun diye bu işe talip olanlara yetki veren bir vatandaş görevini yapmıştır. Benim vatandaş olarak görevim gelişmeleri takip etmek, bir dahaki seçimde tercihimi belli etmek. Gerekirse medeni bir şekilde tepkimi dile getirmek. Başka ne olabilir?
İnsanları eleştirmek, akıl öğretmek, yargılamak değil. Gerisini yetkiyi alan düşünecek. Onun görevlendirdikleri, emri altında olanlar düşünecek.
Şunu anladım ki savaşa girmeye niyetli çok insan var. Ama artık bu ülkede pırıl pırıl bir genç nesil var. Sizin bildiğiniz istediğiniz anlamda politik değiller diye apolitik diyorsunuz onlara. Ama onlar neyin ne olduğunun gayet farkındalar.
Bizim vatandaş olarak herkesten sakınacağımız, gözümüz gibi bakacağımız şey günlük yaşantımızın neşesi, tadı tuzudur. Biz yaşam kaynağı nefret ve savaş olan bir ülke değiliz. Farklı unsurlardan oluşan sivil ve medeni bir toplumuz. Bizim sorumluluğumuz o sivil hayatın “aura”sını muhafaza olmalı.
Çünkü tad kaçınca bir kere, bunun kimseye faydası yok.


Iron Maiden yolcusu kalmasın!
Yazın bir yere 11-16 Ağustos. Budapeşte’de Sziget festivali. Sanatçı kadrosu belli olmaya başlamış. Bana Iron Maiden ve Calvin Harris bile yeter. Daha neler var neler. Fiyatlar mı? Vallahi burada en önden konser seyretmekle gidip görüp gelmek neredeyse aynı fiyat. Detaylar ve buraya gitmek isteyenler için tur bilgileri şu adreste var: szigetturkiye.com

İtiraf ediyorum
-Yeni nesil sitelerdeki balkonsuz daireleri satın alanları anlamıyorum. İnsan balkonuna masa atıp bir kadeh rakı içemediği bir evi ne yapsın?
-Lüleburgaz’da Hamitabat Sucuk Festivali diye bir şey olduğunu bilmiyordum. Ta ki bu yılın headliner’ının Hande Yener olduğunu öğrenene kadar.
-“Gökhan Özen 5000 CD imzaladı” haberini duyunca uydurmaca komik haber üreten mizah sitesi zaytung.com’un bir işi sandım. Değilmiş. Özen kol kası yapmıştır herhalde. Bir de tavsiye: İmzasız CD bulun. Daha değerlidir.
-Kadınlar ve göğüsleri hakkında Vogue’un haziran sayısına bir
yazı yazdım. İtirafsa itiraf...

Bunları biliyor muydunuz?
- “Flesh Tone” isimli yeni albümünü yayımlayan Kelis’in bir süre müzikten uzak kaldığını, bu dönemde yemek eğitimi aldığını ve az daha şef olacağını açıkladığını;
-Jack White’ın İngiliz model ve şarkıcı olan karısı Karen Elson’a “The Ghost Who Walks” isimli bir albüm yaptığını. Ve albümün hemen gayet
iyi tepkiler aldığını.
-Etiler’de eğlence dönüşü küçük bir kayıntı yapmak için adı bende saklı bir dönerciye girip bir porsiyon döner yiyene 35 TL hesap geldiğini; “Bu ne ya” denildiğinde “Burası Etiler” yanıtının alındığını;
-Heidi Klum’un beklendiği gibi eşi Seal’ın 19 Temmuz’daki konserini izlemek üzere gelmeyeceğini, programının uymadığını;
-Tokyo’daki lüks otellerde klozetlerin hepsinin ısıtmalı olduğunu; (Az önce başkası kalkmış gibi ne o öyle...) biliyor muydunuz?


Nişantaşı’ndan “köyden indim şehire” izlenimleri
-Sağlıklı yaşam trendi insanlara yaramış. İleri yaşta fit insanlar görmek çok hoş. Umut Sarıkaya’nın deyimiyle “yaşlı kaslı”ların sayısı artmış.
-Güneş altında salata yiyen kadınlar aynen devam. Seviyorum Nişantaşı kadınlarını.
-Kafelerde sıcaklık eksik sanki. Eskiden dandik espresso içerdik ama mekanların ruhu vardı.
-Herkes “Oraya git, oraya git” dedi. Gittik. Den kafe güzelmiş.
-Çakma Ray-Ban Wayfarer’ler
er yerde. En çok beyaz olanlar gidiyormuş. Ben siyahını aldım.
- Nişantaşı’ndaki her apartman bir gün Keten İnşaat’ın kepçesini tadacaktır. “Yık-yap-sat” kafası aynen devam, Nişantaşı giderek daha zevksiz inşaatlara teslim olmuş.