Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Beatles’ın “Yesterday”i tarihin en fazla cover’lanan şarkısıymış. 2 bin 200 kez farklı sanatçılar tarafından cover’lanmış şarkı. Bakın “cover müessesesi” yıllar içinde nereden nereye geldi.

Birisi bir şarkıyı besteler ve söyler. Diğeri o kadar beğenir ki, şarkıyı alır kendi tarzında yeniden çalıp söyler. Bazen iki, üç, dört, beş yetmez bu “yeniden söylenme sayısı” binlere çıkar. Biz buna kısaca cover’lamak diyoruz. Ve bu kuruma çok önem veriyoruz. Yani ben veriyorum değerli okurlar. Çünkü cover’lar asıllarını yaşatırlar. Ve cover’lar bazen aslından ünlü olurlar. Nesiller boyu yaşayan şarkılar çoğu zaman cover’lar aracılığıyla zamanda yolculuk yapar. Yeni nesiller orijinallerini hiç duymadıkları şarkıların cover’larını sevdikleri şarkıcılardan dinlerler. Ben mesela “The Man Who Sold The World”ün bir Nirvana bestesi değil David Bowie cover’ı olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Ergenken “Heaven’s Door”u ilk kez sahibi olan Bob Dylan’dan değil Guns N’ Roses’dan dinledim.

Haberin Devamı

Metallica’nın “Crash Course In Brain Surgery”sini dinleyen ve seven biri bu şarkının Budgie cover’ı olduğunu öğrendiğinde 70’lerin Galler’indeki rock sahnesini de keşfedecektir. Aynı albümdeki “Whisky In The Jar” belki de pek çok müzik severe Thin Lizzy’yi tanıtmıştır.

90’larda Kruder & Dorfmeister dinleyenler, belki bu ikilinin şahane “Bug Powder Dust” yorumu sayesinde Bomb The Bass ve 80’ler sonu alternatif sahnesini keşfetmiştir. Led Zeppelin’i bilmeyen pop dinleyicisi belki de Sheryl Crow’un “D’yer Mak’er” cover’ı sayesinde bu grupla tanışmıştır. Robert Palmer’ı bugünün dinleyicisi hatırlar mı? Ama belki Placebo’nun yaptığı “Johnny and Mary” cover’ını dinleyip bu da kimmiş dediklerinde önlerinde şahane bir kapı açılabilir. Veya Kate Bush kim bilmeyen biri yine Placebo’nun “Runnin Up That Hill” cover’ının orijinal halini merak edebilir ve kendini büyülü bir alemde bulabilir.

Nerede o eski cover’lar

Hayatında “Nine Inch Nail” dinlememiş biri Johnny Cash’in “Hurt”üne kayıtsız kalmayıp araştırdığında bambaşka bir dünyayla karşılaşacaktır. Al Green’in “How Can You Mend A Broken Heart” cover’ı mesela o kadar iyidir ki şarkının asıl sahibi Bee Gees tarafından söylenen orijinal halini çoktan unutturmuştur.

Haberin Devamı

Björk seven biri “It’s Oh So Quiet”ı dinleyip biraz araştırdığında 1951 tarihli orijinal versiyonu bulur ve Betty Hutton dinlerken kendini o yılların Amerikan klasikleri içinde kaybedebilir.

Roberta Flack desem caz dinleyicisi dışındaki pek çok müziksever bilmeyebilir ama The Fugees’in “Killing Me Softly”sini hatırlarsınız. İşte onun orijinalini söyleyen müthiş vokal desem ilginizi çekmiş olurum. Aretha Franklin’in “Respect”i belki de sanatçının en ünlü şarkısıdır ve Otis Redding cover’ıdır. Amy Winehouse’un bugün özellikle BBC Live versiyonu klasikleşen “Valerie”si The Zutons cover’ıdır.

Bu yazıyı bu şekilde sonsuza kadar yazabilirim. Çünkü sonsuz sayıda güzel cover var. Çünkü müzisyenlerin kendilerinden önce bestelenmiş ve söylenmiş şarkıları yeniden söyleyerek ikinci kez hayat vermeleri pop müzikteki en heyecan verici şeylerden biri. Cover’lar insana müzik öğretir. Büyük isimler şarkıları yeniden yorumlarken elbette o şarkıya kendilerinden bir şey katar veya gündeme uygun bir dokunuşla hemen şarkıyı yaşadıkları dönemde güncel hale getirirler. Peki bugün “covercılık” sanatında durum ne?

Haberin Devamı

Bugün “cover” başlı başına bir endüstri. Sadece ticari kaygılarla alelacele özensiz bir şekilde hazırlanan sayısız “tribute” albümü hiç hesaba katmıyorum bile. O bambaşka bir konu. Bugün cover başka türlü bir ticari alan.

Bugün cover’ın amacı en sevilen şarkıları alıp yemeğinize, serpme kahvaltınıza, üçüncü nesil kahvenizle gelen şekersiz cookie’nize eşlik edecek kıvama getirmek.

Bir restorana, kafeye, hatta üçüncü nesil fast food restoranına gittiğinizde yemeğinizi yiyip muhabbet ederken fonda neredeyse her zaman ünlü şarkıların akustik ya da caz cover versiyonlarından oluşan listeler dinliyorsunuz. Ama çoğu zaman farkında bile değilsiniz. O şarkıların orijinallerini dinlemiyorsunuz çünkü orijinal versiyonların sound anlayışları, volümleri, enerjileri birbirinden farklı tarzlarda. Ama aynı solist veya aynı anlayışta solistler bu şarkıların melodilerini ve sözlerini alıp hepsini aynı hale getirerek çalınca ortama uygun hale geliyorlar. Neden illa akustik cover, neden sadece akustik şarkılar değil? Çünkü cover’lamak daha garanti. Melodi tanıdık beste iyi. Yeni şarkıları arayıp bulmakla neden uğraşılsın ki?

Nerede o eski cover’lar

Ruhları alınmış cover listeleri

Spotify’ın hazırladığı “acoustic covers” yani akustik cover’lar listesinin 2.5 milyon takipçisi var. Bazılarını çok iyi bildiğimiz ve sevdiğimiz şarkıların hepsi birbirine benzeyen akustik cover versiyonları olan bunun gibi onlarca liste, albüm, derleme bulabilirsiniz internette. Bazı akustik derleme albümlerdeyse durum daha da tek tip. Şarkıların hepsi aynılaşmış, “ortama uygun” hale getirilmiş. Aynı kişi ya da grup tarafında söylenmiş hepsi. Adeta zararsız ve etkisiz hale getirilmişler. Ruhları alınmış gibi. Hepsi aynı. Hangisi başlıyor hangisi bitiyor anlaşılmıyor bile. Fonda hoş sesli bir kadın vokal ve arkada şık ve “seviyeli” bir gitar ya da hafif bir orkestrasyon. Bu bir kez yapınca enteresan oluyor. İki kez yapınca belki hâlâ ilginç gelebiliyor ama seri üretim olduğunda bana resmen şarkı katliamı gibi geliyor. Sanki hepsi ilaçla sakinleştirilmiş ruhları çalınmış insanlar gibi, bir sürü birbirinin aynı şarkı. Nerede güzelim düzenlemeler, orijinal ruh, nerede bu “düzeltilmiş” versiyonlar.