Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son zamanlarda edindiğim izlenimlere göre hem de bal gibi olur. Gossip Girl’deki kızımız olmuş mesela...


Şarkı söylemek illa Sertab Erener’in şu sıra pek popüler olan reklamda yaptığı gibi kadeh çatlatan bir sesle çığlık atmak demek değil Allah’tan. Yoksa Tom Waits diye bir şarkıcı olmazdı. Ya da Leonard Cohen kariyer yapamazdı. Serge Gainsbourg’u ve şarkılarını tanımıyor olurduk. Ne bileyim Erkin Koray diye biri olmazdı mesela. Hayat sadece Whitney Houston, Mariah Carey, Celine Dion’dan ibaret olur, Türkiye’de de herkes Sertab Erener ve Işın Karaca dinlerdi. Ve altı ay gece yaşayan Norveç’lilerin kış depresyonu bunun yanında espri gibi kalırdı. Bu travmayı yoga moga da kesmez. Cümleten sabah akşam jilet...
Şarkı söylemekle ilgili bakış açımı bu şekilde koyduktan sonra neden bu mevzuu kaşıdığımı anlatmak isterim.

Olur da hepsinden değil...
Geçenlerde Gossip Girl’deki esmer kızın, hani şu kötü olanın albümüyle ilgili bir haber geldi önüme. Gerçi bu dizide iyi yok pek, herkes anasının gözü, ama siz anladınız kim olduğunu. Adını vermek gerekirse Leighton Meester’dan bahsediyorum. Albümü 2010’da çıkacakmış. Ama bir süredir gündemde, habire ya bir single yayımlanıyor ya bir klip. Albüm kendi adıyla çıkacak. İlk single’ın adı “Somebody to Love”. Klibi de çekilmiş. Dans şarkısı tadında, illa kategori istiyorsanız “electro pop” diyelim. Gayet güzel olmuş. Bunu alaycı bir gülümsemeye falan da söylemiyorum. Mesela geçen gün gelen Yeşim Salkım’ın “Bambaşka” isimli single’ına göre şahane hatta. Salkım şarkıcı, bu oyuncu halbuki...
Oyuncudan şarkıcı olur ama hepsinden değil. Ben bu konuda eskiden çok dar görüşlüydüm. Zaman bana önyargısız bakmayı öğretti. Bu işin kuralı yok. Yetenek ve yaratıcılık varsa bal gibi de olur. Hatta hiç beklemediğin oyuncu acayip şarkı söyler, beklemediğin şarkıcı acayip oyuncu olur. Mesela Madonna berbat bir oyuncu. Her sinema filmi fiyasko. O şarkı söylemeli. Ama Jennifer Lopez öyle değil. “U Turn”de bunu kanıtlamıştı. Kadında yetenek var.
Ters örnek Hülya Avşar mesela. Oyuncu olarak kalsa belki kült olacaktı ama o şarkıcı olmak istedi. Olmadı tutturamadı. Ve çok kötü olduğu halde devam ediyor. Albümü yakında çıkacak, hep beraber o konuya da neşter atarız bir ara.
Ne diyorduk? Evet kural yok bu işte. Cher her ikisini de iyi beceren, idare eden tayfadan.
Ama ben hâlâ bir Kevin Costner konserini kaldırabileceğimden emin değilim. (Julio Iglesias mesela adam Real Madrid’in kalecisi. Oyuncu falan bile değil. Ama olunca oluyor işte.)

Oyuncudan şarkıcı olur mu
Evdeki kaset koleksiyonumun nadide parçalarından biri Bruce Willis’in blues albümünün kasedidir. Nereden geldiğini bilmiyorum. Tarihi eser olarak saklıyorum. Çünkü dinlemesinden ziyade saklaması zevkli.
En şahane ve kitsch albümlerden biri de Steven Seagal’in “Mojo Priest” isimli blues çalışması. Bunları tabii alın muhakkak dinleyin şahane falan olarak algılamıyorsunuz herhalde. Meraklıysanız şahane şeyler o ayrı.
Benim görüşüm şu: Marilyn Monroe’nun şarkılarını sesi Aretha Franklin gibi çıkmıyor diye yok saymam. Ama solisti Russel Crow diye (onun da grubu var) bir grubu zorla dinleyecek halim de yok. Ben iki dakika dinledim bu grubu, 11 Eylül’ü bile üstlenecek hale geldim.

Peki gazeteciden şarkıcı olur mu?
Şu ara en beğendiğim iki oyuncu şarkıcı var. Birini tanıyorsunuz, Scarlett Johansson. Diğerini söyleyeyim. Zooey Deschanel. Onu “Almost Famous”, “Otostopçunun Galaksi Rehberi” “Happening”den falan hatırlarsınız. Solo çalışmaları da var aslında ama ben size She&Him’i öneririm. Bu Deschanel’in müzisyen ve şarkıcı Matthew Ward ile kurduğu grup. Eski kuşak için The Mamas&The Papas tarzı diyeyim, onlar anladı. Geri kalanlara da mesela 60’ların klasik pop tarzı diyeyim. İki solist ve şahane bir müzik. Dinleyin.
Merakla beklediğim bir diğer “oyuncu” albümü ise Timuçin Esen’inki. Bir-iki ay içinde piyasada olacağı haberi geldi.
Peki gazeteciden şarkıcı olur mu?
Eveeet. Bu sorunun yanıtını da Ayşe’nin (Özyılmazel) albümünü dinleyince öğreneceğiz.


Bu ismi bir kenara yazın: Them Crooked Vultures
Oyuncudan şarkıcı olur mu


“Süpergrup” diye bir şey var. Bir süredir yeniden trend oldu. Bu şu demek: Önemli grupların üyeleri bir araya gelerek yeni gruplar ve proje grupları oluşturuyor. Çok var ve hepsini sayacak yerim yok. Ama bir örnek vermek gerekirse, mesela:
Guns N’ Roses + Stone Temple Pilots Axl Rose = Velvet Revolver; bunun gibi..
Şu anda en gözde olan süpergrup ise Them Crooked Vultures. Bunların en yenisi. “Klasik anlamda rock’ın çağdaş bir bakışla geri dönüşü” diyebilirim. Şahaneler. Grup üç kişiden oluşuyor. Bakın kimler:
John Paul Jones: Led Zeppelin basçısı ve klavyeci. Rock’ın en sek zamanından, 60’lar ve 70’lerden.. Harika melodilerin ve altyapıların adamı. Tecrübesi yeter.
Dave Grohl: Nirvana’nın davulcusu, Foo Fighters kurucusu, gitaristi ve solisti. Olabilecek en komik, en kafası çalışan, en enerjik adam. Burada davul ve vokalde. Bir Led Zeppelin fanatiği.
Josh Homme: Queens of the Stone Age solisti ve gitaristi. Burada gitar ve vokali üstleniyor.
Albüm 17 Kasım’da iTunes üzerinden ve CD olarak satışa çıkıyor. Türkiye’de de Sony etiketiyle aralıkta yayımlanacak. Benden tavsiye. Tabela grubu değil. Hakikaten iş var. Yazın bir kenara, bana teşekkür edersiniz...


“Fıstığımı götürdüm bir cumartesi eğlencesine...”
Michael Jackson’ın ağzından bu laf ne komik değil mi? “Popun Kralı Michael Jackson” isimli kitapta Michael Jackson’ın tüm şarkılarının Türkçe meali mevcut.
Stüdyo İmge yayımlamış. Eskiden de Pink Floyd, Sting, Scorpions falan gibi sanatçıların şarkı sözlerini yayımlardı Stüdyo İmge. Biz de birebir yapılmış tercümeleri okuyup: “Oh bebek, nasıldır bilirsin” tarzı laflara ayar olurduk. Aslında şarkı sözü çevirmek çok zor bir şey ve ne yaparsanız yapın bazen komik cümleler çıkıyor ortaya. Başlıktaki laf “Black or White”tan mesela... Türkçeye çevirince Michael Jackson
şarkısı işte böyle Ankaralı Turgut
kıvamına geliveriyor.


Eurovision neden bu kadar değerli?
Oyuncudan şarkıcı olur mu


Şu anda büyük bir yarış var. Her ne kadar adı geçen isimler bunu böyle görmek istemeseler de bu bir yarışa döndü artık. Şimdi adı geçenleri şöyle bir hatırlayalım: Emre Aydın, Manga, Hande Yener, Hayko Cepkin, Şebnem Ferah, Deniz Arcak, Burcu Güneş... Hayli kalabalık bir liste. Eskiden olsa gidecek kimse bulunmazdı. Eurovision’u duyan cüzzamlı görmüş gibi kaçardı. Şimdi herkes sıcak bakıyor. Peki neden? İlk neden elbette Türkiye’de şöhretini artırmak. Çünkü Eurovision’a katılan önce kendi ülkesinde gazlanıyor. Diğer neden ekonomik. Çünkü katılan sanatçının pek çok sponsoru oluyor, turneler yapılıyor, ayrıca TRT’nin bu iş için ayırdığı hatırısayılır bir bütçe var. Ama bir de laneti var Eurovision’un. Gidene yaramıyor. Ters tepiyor. Mor ve Ötesi’ni ve Athena’yı neredeyse tarihten sildi, Sibel Tüzün’ün katıldığını hatırlayan bile yok. Kenan Doğulu’ya da bir faydası olmadı. Katılmaya hevesli olan sanatçılar tekrar tekrar düşünmeli. Çünkü zor bir karar.


Kreuzberg’de şenlik var
Berlin’i bilenler Türk mahallesi Kreuzberg’i de bilecek. Buranın bir diğer adı da Küçük İstanbul. Kreuzberg Merkezi yazan geçidin altından girdiniz mi, “merhaba cennet vatan” tadında başlıyorsunuz gezinmeye. Şimdi bu mahalle daha da bir İstanbullu olacak 26 Kasım’a kadar. Zira burada Kreuztanbul festivali düzenleniyor. İlhan Mimaroğlu Tribute konseri de var, rock grubu Seksendört de, alternatif alemin beğenilen ekiplerinden Nekropsi ve Proudpilot da. Fatih Akın’ın “İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek” filminin baş adamı Alexandre Hacke’nin parmağı varmış işin içinde. Ona göre...