Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Madem seni kapattıran telif kuruluşu hakkında oluşan olumsuz tepkilerden bu kadar rahatsızdın, neden bunu söylemek için Turkcell’le anlaşmayı bekledin?

Seni ilk birkaç yıl önce New York Times gazetesinde çıkan bir yazıda tanıdım. İstediğim şarkıyı indirmeden, satın almadan pat diye dinleyebilmek ve bunun için ücret ödememek ne büyük bir hizmetti. Sevdim, herkese yaydım, destekledim.
Üstelik Türk olman, bizden olman çok gurur vericiydi. Dünya senin sayende, senin aracılığınla müzik dinliyordu.
Derken bir gün kapandığın haberi geldi. İnternette sürekli site kapattıran, sansürü ticari amaçlar için meşru bir yol olarak sıradanlaştıran ve bu yüzden de eleştirilerimize maruz kalan telif kuruluşu seni de kapattırmıştı.
Bu kurumun diğer sansürcü uygulamaları gibi bunu da eleştirdim. Okurlarımı bilgilendirdim. Onlardan da büyük destek geldi.
Dedin ki “Arkalarına büyük firmaları da alıp bizi yok etmeye çalışıyorlar. Bunların amacı telif almak değil bizi bitirmek.”
Ben ve başka yazarlar ne yaptık? Bir ticari anlaşmazlığın korsanlık gibi gösterilmesine itiraz ettik. Bu telif kuruluşunun yöntemlerini tartışmaya açtık. Yanında durduk.
Ardından öğrendik ki Turkcell ile anlaşmışsın. Helal olsun. Hakkındır, emeğinin karşılığıdır. Turkcell’i de bu işe yatırım yaptığı için tebrik etmek lazım. Onlar sayesinde Fizy yeniden hizmete açıldı. Ama bu açıklama oldu mu sevgili Fizy?
“Bu süreç boyunca görevi hak sahipleri ve sektörü korumak olan meslek birliklerine yönelik kamuoyunda olumsuz bir algı oluşmasından büyük üzüntü duyuyoruz” demişsin.
Seni kapattıran bu telif kuruluşu için aniden kanamaya başlayan hassas yüreğine sormak isterim.
Madem bu kuruluş sizi kapattığında, siz mağdurları oynarken yazdıklarımızdan, gösterilen tepkiden bu kadar rahatsızlık duyuyordun, neden söylemek için bekledin? Ne oldu şimdi, şikayet ettiğin, mağduru olduğun sistem değişti mi ki hassasiyetin ortaya çıktı?
Biz seni desteklerken ne diyorsak, hâlâ aynısını diyoruz. Site kapatmak yanlış, bu sistem sanatçıları değil patronları savunuyor diyoruz. “Sanatçılar aç” masallarını siper ederek yapılanları yutmadığımızı söylüyoruz.
Küçük isimler mağdur olmaya mahkum bu sistemde diyoruz. Demeye devam edeceğiz. Keşke aynı duruşu senden de görseydik. Yeni hayatında başarılar.
İmza: Bir müziksever ve Fizy kullanan bir sürü başka müziksever.

MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR
Masamın üstünde biriken albümler arasından bildirmeye devam ediyorum...

* “Ben Adamı Ayrılırken Tanırım” / Seren Serengil: Bir kere değil tam dört kere açılıyor. Önce sola doğru ilk kapağı, sonra yukarı doğru ikinci kapağı, sağa doğru üçüncü, aşağı doğru dördüncü kapağı açıyor ve postere ulaşıyorsunuz. Poster gerçekten de herkesin evine, işyerine asmak isteyeceği türden bir çalışma. Noel Baba kılığındaki Seren Serengil, rujlar, kırmızı öpücük izleri, kurdeleler ve iki adet fifi köpekle birlikte duruyor. Köpeklerden birinde geyik boynuzları var. Sol kapağın altında her sayfası kalpli bir kitapçık yer alıyor. Burada da Seren’in muhteşem fiziğinden örnekler sergileniyor. Acaba kutunun içine bir CD de koymuşlar mı diye baktım. Evet CD var. Ama onu da sonra anlatayım, kabıyla kitapçığıyla sersemletti beni beni bu albüm çünkü...

* “Ama” / Cihan Güçlü: Bu Yalın albümünün bir Yalın albümünden tek farkı Yalın’ın olmaması. Sahibi, Yalın sesli yeni popçu Cihan Güçlü. Güçlü aşk acıları çekiyor. Bayağı derinden hem de. “Bu yaşta bu dert tasa ne Cihan, gencecik adamsın, bırak bu bunalımları” diyesi geliyor insanın onu omuzlarından sarsarak. Ama Cihan harap olmaya kararlı Yalın sesi ve akustik gitarıyla. Ne diyelim, yolu açık olsun.

CUMARTESİ ALBÜMÜ
“The Fall” - Gorillaz
iPad’de albüm kaydedilir mi? Edilirmiş. Bunu Gorillaz’ın “The Fall” isimli albümünden öğreniyoruz. Grubun 2010 turnesi sırasında Damon Albarn’ın iPad’inde kaydedilen şarkılardan oluşuyor. Çok özel bir sound’u var bu albümün.
İşin teknik kısmı ilginç ama bir dinleyici olarak benim için şarkılar önemli. Dub ve reggae ile türevlerinden hoşlananlar karton karakterlerden oluşan Gorillaz’ı bilir. Blur’ün solisti Damon Albarn’ın bu yan projesi (artık yan proje olamayacak kadar büyüdü) elektronik sesler ile dub ritimlerini birleştiriyor.
Bir Gorillaz albümünde karşınıza Snoop Dogg da çıkabilir, Lou Reed de, Bobby Womack de (bu albümde var). 15 şarkılık “The Fall” kaydedildiği mevsimin adını alıyor. Dub ritimleri üzerine elektronik sayıklamalar, tekrarlara dayalı basit ama etkileyici melodi zincirleri, şahane vokallerle bezeli soul kökenli şarkılar...
Ya da şöyle anlatayım; bir albüm aynı anda ancak bu kadar deneysel ve dinlemesi bu kadar zevkli olabilir.
İçinde her türden, her ruh haline şarkı var. Ağır aksak ilerleyen “Little Plastic Bag”, çok iç açıcı ve sakinleştirici “Detroit”, muhteşem güzellikte melodisiyle “Revolving Doors” aklımda yer etti. Siz de eminim kendi keşiflerinizi yapacaksınız bu albümü dinlerken.
Albümü edinmek de kolay. http://thefall.gorillaz.com adresinde dinleyebilir ya da indirebilirsiniz. Ücret ödemek yok, üstelik bunun için kimsenin sitesini falan da kapatmıyorlar (A nasıl olur yahu?). Online olarak 25 Aralık 2010’da yayımlanan albümün CD ve plak versiyonları için verilen yayımlanma tarihi bu hafta. Meraklısı (mesela ben) bunları da edinecek elbet.

İTİRAF EDİYORUM...
*Bir havuzda tuttukları kalkan balığına 60 gün boyunca kolbastı dinleterek “Müziğin kalkan balığının beslenmesine, büyümesine ve et kalitesine yaptığı etki” başlıklı araştırmalarını başarıyla tamamlayan Muğla Üniversitesi bilim adamları hangi ilacı kullanıyor merak ediyorum.
* Matematiğim kötü, şu sorunun yanıtını bulamıyorum: Bir popçu “365 Gün” isimli bir şarkıyı aslında 800 günde yazmıştır. Şu an yıllardan 2011 ve aylardan şubat ise bu popçunun 10 şarkılık albümü aslında hangi yılda yayımlanabilecektir? (Doğru yanıt Hafif Müzik’ten albüm kazanacak.)
* Gay olduğunu açıklayan Ricky Martin’in “kendiyle barışık” klibini çok sıkıcı buldum. Yalandan kızlarla takıldığı eski klipleri daha eğlenceliydi...
* Hayko Cepkin’in “Eurovision patates oldu sallayan yok” dediğine inanmak istemiyorum. Bildiğim kadarıyla bu yarışmaya katılmayı önemsiyor ve istiyordu kendisi.

Asmalımescit-Amazon hattı...
Asmalımescit’in en hip mekanlarından Otto’nun sahipleri geçenlerde Küçük Otto’da bir parti düzenledi. Bu aslında mekanın sahipleri Nevzat Atasoy ve Erol Türkoğlu’nun gezici projesi Otto Mobil’in başlama vuruşuydu. Bir hafta sonra macera başlıyor, Otto Mobil ismindeki karavan Sao Paulo’dan Amazon’un derinliklerine doğru üç ay sürecek yolculuğuna çıkıyor. Şaka değil gerçek. Kasabalara, köylere uğrayacak ve gittikleri her yerde o muhitin sakinlerine müzik çalacaklar. İşin içinde yemek de var. Otto’cular icabında Amazon’un yerlilerine zeytinyağlı dolma yapıp onların yemeklerinden de tadacaklarmış. Baba Zula ekibi ve pek çok projeden tanıdığımız bas gitarist Alp Ersönmez de katılacak bir noktada bu maceraya...
İlerleyen aylarda başka müzisyenler ve solistler de bu kadroya katılırsa şaşmam. Bakalım Asmalımescit-Amazon hattında neler olacak.