Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İngiliz elektronik müzik ikilisi Underworld’ü “Trainspotting” filminin meşhur ettiği “Born Slippy” (1995) ile tanıyanlardan değilim. Şarkıyı biliyordum ama grubu dinlemiyordum çünkü rock’çıydım hesapta ve başka müziklere karşı önyargılıydım. Ben tersten gittim. Önce “Beacoup Fish” (1999) albümünü dinledim. Çok iyiydi. Konu rock ise, bu albüm basbayağı rock’tı. Üstelik bu albümde Darren Emerson vardı. Bu adam nasıl olup da “trance” denen ve elektronik müziğin hiç sevmediğim bir türünü yapan bir abi olarak bu kadar iyi olabiliyordu? Hele bu albümde “Moaner” diye bir şarkı vardı ki en baba metal şarkıyla yarışırdı.
Underworld benim için doksanların ikinci yarısını ve 2000’lerin başını kapsayan dönemde bayağı fon müziği olmuştur.


Tam cumartesi albümü
Geçen cumartesi çat kapı eve gelen ve hemen çantasından Underworld’ün son albümü “Barking”i çıkaran arkadaşım bu albümden bahsetmeye başlayınca önce bunları düşündüm.
Sonra eskiden sevdiğim bir ismin yeni çalışmalarına nasıl soğuk yaklaştığımı hatırladım. Sevdiğim isimlerin yaşlanmasına ne kadar kızdığımı, bazı grupların yeni şarkılarını sırf bu yüzden artık dinlemediğimi falan kafamda çevirip dururken bu arkadaşım pat diye koydu albümü ve dinletmeye başladı.
Biz muhabbete devam ederken “Always Loved a Film”e (ikinci şarkı) geçtik. Bende endişeler hafiften yok olmaya başladı. Hatta keyfim bayağı yerine geldi.
Ardından “Scribble” başladı. Bu şarkı albümün en dikkat çekici parçası ve çıkış single’ı. Belli zaten. Belki çok 90’lar, belki ben elektronik müzik nostaljisi yapıyorum farkında değilim ama bu şarkı şahane. Underworld dinledikçe açıldı. Ben de açıldım. “Between Stars”, daha orta ritimli ama çok pozitif hisler veren “Moon in Water”, hareketli bir gecenin sonunda sabaha karşı dinlenecek “Lousiana”, Dubfire’lı “Grace” (bu deluxe versiyonda var) şahane.
Kısaca 2010 yılında çıkan Underworld albümü hiç de demode falan değil. Hâlâ acayip iyiler. Çok pozitifler, çok enerjikler. Cumartesi dinlemek için bir albüm arıyorsanız buldunuz. Bu arada ben elimde arkadaşım gelmeden dinlemeyi düşündüğüm yeni Kings of Leon albümüyle kalakaldım. Ondan da bir ara bahsederim size.

Haberin Devamı

Hiç ilgimi çekmiyor...
* Hadise’nin yaptığı herhangi bir açıklama, giydiği herhangi bir mini etek, ayrıldığı herhangi bir adam, söylediği herhangi bir şarkı, bunlar hakkında yazıp çizilen herhangi bir şey;
* Demir Demirkan’ın Sertab Erener ile yaptığı yeni bir “muhteşem” proje.
* Redd grubunun Çağan Irmak’ın yeni filminin müziklerini yapmasına dair yollanan bültende yer alan
“Ne kadar da derin bir müzik” yaptıklarına dair ifadeler.
* Sinan Çetin.
* Twitter’da yazdığım bir şeye gelen ve yanıt bekleyen küfürlü mesajlar.

Haberin Devamı

Merak: Şişelenmiş kadife

Tam cumartesi albümü

“Bir ‘mamut’ şarap. Siyah-mor renkli, dev, masif... Şişelenmiş kadife! Daha çeyrek asır rahat yıllanır...” Christie’s baş şarap sorumlusu Michael Broadbent böyle tanımlıyor o şarabı. Château Latour Bordeaux 1959. Dünyanın da en iyilerinden. Müzayedelerde dehşet fiyatlarla alıcı buluyor. Bu şarabı böyle uluorta alemlerde falan içmek basbayağı görgüsüzlük. Kimileri bu şarabı anlayan insanlarla içmenin seksten daha zevkli olduğunu kabul ediyor. Şişesi yaklaşık 10 bin TL.
Charlie Sheen’in porno yıldızlarıyla alem yaparken içtiği şarabın markası bütün haberlerde yer alınca merak ettim. Derhal Mehmet Yalçın’a sordum
ve bu bilgileri aldım (hatta 10 bin TL ucuz dedi). Benimkisi merak işte.

Haberin Devamı

Tam cumartesi albümü
İTİRAF EDİYORUM
* TRT Müzik kanalında rastladığım Kayahan belgeselini ilgiyle izledim. Sonuç: Şarkılar iyiymiş, hele şimdiye göre. Kayahan ise çok kibirliymiş o zaman da.
* İskender Paydaş’ın
1990 Eurovision finalinde “Gözlerinin Hapsindeyim”i söylerken akordiyonla resmen seviştiğini ve kendisinin aslında 90’ların Kıvanç Tatlıtuğ’u olduğunu fark etmemişiz o zaman.
* “Muazzez Abacı 10 Kasım’da Ghetto’da Atatürk’ün sevdiği şarkıları söyleyecek” cümlesi sadece bana mı garip geliyor merak ediyorum.
* Bir şov programında William Shatner’ın Cee Lo’nun “Fuck You” isimli şarkısını yorumlaması çok komik olmuş. Canlı yayında her “Fuck you”da çığlıklar ve alkışlar geliyor. Bize ne kadar uzak.

Bir ek yazarının isyanı!
Geçenlerde Radikal’in web adresi radikal.com.tr’de Kaan Sezyum’un yazısını arıyorum. Yok. Bulamıyorum. Yok yok yok. Çaresizce nereye tıkladıysam sonuç alamadım. Meğer okumak için önce hangi servis altında yazdığını bulacakmışız da ona göre arayacakmışız. Neden? Çünkü Kaan Sezyum Hayat ekinde kültür sanat yazarları arasında yer alıyor.
Birileri şöyle düşünüyor olmalı: Yazarlar başlığı altında yer alan bazı yazarlar daha önemli. Her gün geleneksel anlamda siyaset ve gündem yazmayan Sezyum ve diğerleri ise çok önemli değil, onlar okunmasa da olur.
Halbuki ben para ödeyip yazı yazdırdığım insanları okuyucularıyla kolayca buluşturmak isterdim onları saklamak yerine. Gazetelerin hafta sonları ekler verildiğinde satışlarını hafta içine göre hayli artırdığını da hatırlamak lazım tabii. Demek ki siyasi yorumlar dışında bir şeyler okumak ihtiyacında olanların sayısı o kadar da az değil.
Neyse ki twitter’da dır dır etmem bu durumu değiştirdi. Şimdi radikal.com.tr’ye girince yazarlar başlığı altında bütün yazarları görüp okuyabiliyorum. Kimsenin incileri de dökülmedi. Teşekkür ediyorum.
Darısı kendi gazetem Milliyet dahil diğerlerinin başına...

Milliyet’in iPad uygulaması
Web’de takip etmekten çok daha zevkli. Öncelikle BBC ya da Slate’in kötü bir kopyası olmamasına sevindim. Web sitesinin iPad’e uyarlanması açısından çok başarılı. Tasarım iyi. Alttaki mönüde ikonlar var, tıklayınca ilgili servise gidiyor ve haberleri okuyorsunuz. iPad’in dokunmatik, “ittirmatik” ve “sağa sola yukarı aşağı çektirmatik” özellikleri iyi kullanılmış. Hoşuma gitmekle birlikte ilk bakışta eleştirim de yok değil. Gazetenin pdf hali, yani sayfalarının olduğu gibi tasarımı bu uygulamanın bir yerinde olmalı. Ve kritik soru: Arkadaşlar Cadde eki nerede? Hafta sonu ekleri nerede? Bu ikisi olmadan bu uygulama nasıl tamam olur?