Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

USB’de yayımlanan albüm



Alternatif müzik alemimizin güzide ekiplerinden 110, üçüncü albümü “Sıfır”ı
CD olarak değil USB stick formatında, yani taşınabilir bellekte yayımladı. Albüm de güzel sunum da. Halbuki bizde albüm kapağı tasarımına pek özenilmez, yazım yanlışları yapılır, kapağa da en fotoşoplusundan “artiz” bir resim konur...



Bundan 10 yıl önce biri söylese güler geçerdik. Ama şimdi gayet mantıklı geliyor. 110’un adını belki önceki albümlerinden duymuşsunuzdur. Duymadıysanız da ben size tanıtayım. Candan Tezel, Ozan Yılmaz, Mehmet Uludağ, Burak Yerebakan’dan oluşan grubun bu üçüncü albümü. Adı “Sıfır ”. Ben bu albümü ilk dinleyişte beğendim. Tarzın adını koymak istemiyorum pop rock, electro rock, falan pek çok isim verilebilir. Oraya takılmayın. Elemanlar güzel bir iş yapmışlar ve bence bu albüm sözler ve müzik açısından da oturmuş. Bu tip işlerde sıkça karşımıza gelen özenti işler gibi de durmuyor. Evde pazar günü CD player’a koyup gün boyu rahatlıkla dinleyebileceğiniz bir albüm (Elbette tarzınıza, önceki gece ne yaptığınıza, evde kimlerin olduğuna, muhabbetin gidişine, ruh halinize ve havanın durumuna göre değişir. Neyse...). Benim bugün albümden bahsetmemin nedeni ise başka.
Ne zamandır albüm kapak tasarımları hakkında bir şeyler söylemek istiyordum, denk geldi. Eskiden şöyle bir görüş vardı: “Albüm kapağı önemli değil. Sen içini dinle.” Yani “Önemli olan dış güzellik değil iç güzellik” gibi bir şey. Fakat hepimiz biliyoruz ki albüm kapağı, görünümü ve tasarımı, yani dış güzellik de önemlidir. Plak kapaklarından beri bu böyledir. Tasarım diye bir şey vardır. Bu işin sanatçıları vardır.

Albüm kapağı kimin umurunda demeyin!
“Mp3 dünyasında, internetten birkaç dakikada albüm indirdiğiniz bir ortamda kapak kimin umurunda?” diyen de olacak elbet. Tamam, size de hak verdik. Ama ya hâlâ CD almaktan hoşlanıyorsak ne olacak? Mp3 versiyonunu dinleyip sevdiğiniz bir albümün kapaklı mapaklı CD versiyonunu da alıp evde rafa koymak neden saçma bir şey olsun?
Mesela Radiohead’in “In Rainbows” albümü 2008’de önce internetten yayımlandı. İlk gün para ödeyip indirdim. Daha sonra plak ve CD versiyonları özel bir paket içinde piyasaya sürüldü ve tahmin ettiğiniz gibi evde onlar da var. Bahsettiğim şey eski kuşakların CD merakı geyiği falan değil. Sevdiği grubun albümüne sahip olmak herkes için önemli. Bu durum dünyada da böyle olmalı ki müzik dergileri artık albüm kapaklarını, özel paketleri ve yanar dönerli ambalajları tanıtan bölümler hazırlıyor. Bu potansiyelin farkındalar. Gruplar da bu özel paket işini sevmiş görünüyor. Zira yurtdışındaki gruplarda bu tip uygulamalara ilgi giderek artıyor.

Bizim albümlerin kapakları genelde çok baştan savma
Türkiye’de ise bunun önemini anlayan hâlâ yok. Albüm kapakları baştan savma, yazım hatalarıyla dolu ve grafik açıdan da insanın estetik değerlerini yaralayacak düzeyde kötü hazırlanmış.
Ama iyi şeyler de olmuyor değil. Bakın 110 değişik bir iş yapıyor. Albüm kapağı gibi görünen bir kartonet alıyorsunuz. İçinden bir bilezik gibi bir şey çıkıyor.
Bu bileziği açtığınızda bunun bir USB stick yani bir hafıza çubuğu olduğunu görüyorsunuz. Bilgisayara taktığınızda içinde şarkılar, fotoğraflar, masaüstü resimleri var. İki de video... Yani ihtiyacınız olan her şey. Hem albüm tadında bir kartonet, hem de basitçe taşıyabileceğiniz, içindekileri mp3 player ya da bilgisayarınıza kolayca yükleyebileceğiniz bir minik alet.
Herkes böyle yapmalı demiyorum elbette ama herkes en azından 110 kadar düşünmeli “Ben üzerinde yıllarca çalıştığım, emek verdiğim şarkılarımı nasıl en iyi şekilde sunabilirim?” diye.
Ne dersiniz, çok şey mi istiyorum?


Elvis mi Michael mı?
8 Ocak Elvis Presley’in doğum günüydü ve elbette müzik dünyası fırsatı kaçırmadı. Pek çok dergi, gazete ve internet medyasında Elvis Presley ile ilgili yazılar yayımlandı. Eskiden Elvis gelmiş geçmiş en büyük müzik “olayı” sayılırdı. Hem ekonomik açıdan hem de yarattığı etki bakımından. Ancak o zaman Michael Jackson hâlâ hayattaydı. Şimdi ikisi de “efsane” olduğundan tartışma başlamış. Elvis mi daha büyük Michael mı? Elvis mi müzik tarihinde daha etkili, Michael mı? Elvis mi popüler müziğin kralı, Michael mı? Bitmeyecek bir tartışma. Ama müzik basını böyle şeyleri sever. Bu konu daha çok tartışılır.


Bono meselesi
Myspace’e giriş engellendiğinde özetle şöyle yazmıştım: İnternetten “indiragandi” hadisesinde kim mağdur, kim para kaybediyor? Sanatçılar. Kim kazanıyor, kar ediyor? Servis sağlayıcılar, telefoncular... O halde tek tek vatandaşı takip edip yakalamaya çalışacağınıza, siteleri kapatacağınıza, bir formül bulun servis sağlayıcıların kazandığı paranın bir bölümü sanatçının cebine girsin. Mağduriyet bitsin, indiren de hırsız durumuna düşmesin.
Bono New York Times’ta bir yazı yazdı ve aynı saptamayı yaptı. Ama bir farkla. İçerik takibi yapalım, indirenleri de cezalandıralım diyor. O iş sakat. Sansüre girer. Özgürlüklere aykırı. Bono aleyhine yürütülen ve giderek yayılan bir anti kampanya var bu konuda. Bu noktada hak veriyorum. Ama şu da var. Kampanyacıların büyük bölümü müziğe hiçbir şekilde para ödememeyi savunuyor. “Korsan forever” yani. Ona katılmıyorum. Katılanı da anlamıyorum.