Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Üç yıl oldu.. 2008’in ikinci ayıydı.. Türkiye’nin türbanla yatıp türbanla kalktığı günler..
Meclis türban yasasını görüşürken bir bildiri çıktı ortaya..
Asıl amaç türbandı ama şu cümle dikkat çekiciydi..
“Üniversitelerin düşünce, ifade, din ve inanç özgürlükleri ile eğitim ve öğrenim gibi en temel insan hakları karşısında yasakçı değil, özgürlükçü tavır alması gereken kurumlar olduğunu düşünüyoruz..”
1500 öğretim üyesi imzaladı..
Adına özgürlük bildirisi denildi..
*
O bildiriyi imzalayanlar çeşitli görevlere getirildikçe; üniversiteye özgürlük geldi şarkısı söylenmeye başlandı..
İşte bu diyorlardı; üniversitelerimiz ilk defa özgürlükle tanıştı!..
Bildiriyi imzalayanlardan Prof. Dr. Yunus Söylet İstanbul Üniversitesi Rektörü yapılarak mükafatlandırıldı..
İmzacı Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli Celal Bayar Üniversitesi Rektörü yapıldı..
O bildiri atanma kriteri oldu..
*
Peki, üniversitelere özgürlük geldi mi?
Bakalım..
Yunus Söylet, polisin üniversite binalarının önünde ve çevresinde öğrencileri rahatça araması için mahkeme kararı aldırdı..
Özgürlük adına kendi öğrencilerini potansiyel suçlu ilan etti..
Özgürlük adına kendi öğrencilerini polis denetimine teslim etti..
Eskiden, bizim zamanımızda, özgürlük mözgürlük yokken, rektörler öğrencilerini polise karşı korurdu, şimdi fol yok yumurta yokken rektörler polise davetiye çıkartıyor..
*
Öteki üniversiteye geçelim..
Mehmet Pakdemirli protestocu gruba şöyle bağırdı..
“Dağılın buradan. Siyasi bir slogan atarsanız, kimliklerinizi toplarım, sizi de üniversiteden atarım..”
Tabii ki o da özgürlük adına yaptı..
Kulağınızdan tutar atarım demenin ‘öğrenciyi özgürleştirmek’ten başka ne manası olabilir ki!
*
Rektörler iki yıl önce imza attıkları bildiride ne diyorlardı?.
Üniversiteler yasakçı değil, özgürlükçü tavır alması gereken kurumlardır..
Demek ki köprüyü geçene kadarmış..
Özgürlükçülük masalmış!

Haberin Devamı

2 çarpı 2 mi?
2 çarpı 3 mü?
2 çarpı 5 mi ?
Bugünün meselesi değil.. Yıllardır merak ederim.. Bir türlü karar veremedim..
Kanun koyucuların Türkçesi neden kıt olur.. Çıkardıkları kanun bir türlü anlaşılmaz, sakız gibi her tarafa uzar..
Yoksa kasıtlı mı yaparlar..
Anlaşılmayan cümleleri peş peşe sıralarlar ki ileride işlerine geldiği gibi yorumlasınlar..
Bırakın yasaları, Anayasa’da bile aynı sıkıntı var..
Şu son tartışılan meseleye bakın.. Aynı metni okuyan hukukçuların yarısı öyle diyor, yarısı böyle diyor..
Tutukluluk süreleri var ya.. Yeni düzenleme yarın yürürlüğe girecek ama arapsaçı henüz çözülmedi..
Tutukluluk süresi iki yılla sınırlanıyor.. Zorunlu hallerde uzatma geliyor.. Yasadaki ibare şöyle..
Uzatma süresi toplam üç yılı geçemez..
Buyurun bakalım..
2 artı 1 mi, 2 artı 3 mü?
Kimi öyle diyor, kimi böyle diyor..
Özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren suçlar da iki katına çıkacak..
Al bir bilmece daha!..
4 yıl mı (2 çarpı 2) 6 yıl mı (3 çarpı 2) 10 yıl mı (5 çarpı 2)
Yoksa duruma göre mi?
*
Sizce, yasa koyucu ne tarafa çekersen o tarafa giden cümleyi..
Bilerek mi yazmıştır..
Türkçesi kıt olduğu için mi bu haldedir..
Hangisi?.

Haberin Devamı

ÜNİVERSİTEDE ÖZGÜRLÜK..

Haberin Devamı

Başörtüsüne yeni yorum kapıda mı!
Başörtüsü İslam’ın ön şartı değildir sözü flaş oldu..
Çok farklı şeyler de söylüyordu..
Dinin ritüellerini eksiksiz yapan dindarların, o ritüellerin bizi getirmek istediği güzel ahlaka sahip olup olmadığını da sorguluyordu..
Sadece namaz kılmakla, hacca gitmekle dindar olunmayacağına dikkat çekmişti..
Kim mi?
Görevden alınan Diyanet Vakfı Kadın Merkezi Başkanı Ayşe Sucu..
Bu düşünceleri yeni değil.. Mesela 2008 yılının şubat ayında Aksaray’da verdiği konferansta şöyle demiş:
“Kadın olarak bizim dikkat etmemiz gereken husus iffetli, namuslu kadın olmaktır. ‘Başını örten kadın namuslu, başını açan namussuz’ sakın böyle bir yargıya varmayın, insanın namusu, iffeti, kılık kıyafet üzerine bina edilemez..”
*
O zaman neden şimdi görevden alındı!..
Demek ki yeni Diyanet İşleri Başkanı Görmez başörtüsü konusunda daha katı bir tutum takınacak.. Anlaşılan Sucu gibi, ‘giyeceği kıyafet kadının kendisine bırakılmıştır’ demeyecek..
Belki, Vahhabi bakışıyla yorumlanacak!..
*
(Sucu’nun görevden alınmasına tepki gösteren 28 çalışma arkadaşının istifa etmesi çok önemli.. Türkiye’nin özlediği dik duruştur.. Ayrı bir yazı konusudur..)