Demokratikleşme ve darbe tartışmaları almış başını giderken, neden kimse ‘Bu Kalp Seni Unutur mu’ dizisini sahiplenmiyor? Mesela neden TRT kanallarında yayınlanmıyor?

Bu kalp seni unutur


Demokratikleşme ve darbe tartışmaları almış başını giderken, neden kimse ‘Bu Kalp Seni Unutur mu’ dizisini sahiplenmiyor? Mesela neden TRT kanallarında yayınlanmıyor?


12 Eylül sonrasını anlatan ‘Bu Kalp Seni Unutur mu’ dizisi, sadık izleyicilerinin tepkisine rağmen yayından kaldırıldı. Dizi, reytinglere takılmıştı... Hani şu, tüm Türkiye’nin neyi seyredip neyi seyretmeyeceğine karar veren, tartışmalı sisteme.
AGB denilen bu sistemin, pek çok kaliteli dizinin kellesini uçurduğuna şahit olduk. Hem de ‘AB grubu’na, yani yüksek alım gücüne sahip izleyiciye hitap ettiği halde bu karar alınabiliyor. Ancak konumuz, AGB’nin güdük ölçümleme sistemi değil.
Konumuz, demokratik açılım, darbe planı, siyasette ve yargıda tıkanıklık, ayrımcılık gibi mühim meselelerin havada uçuştuğu şu dönemde, kimsenin ‘Bu Kalp Seni Unutur mu’ gibi bir diziden yararlanmayı bilememesi. 12 Eylül’ün yakıcı, yıkıcı sonuçlarını popüler bir dille anlatan, bu anlamda toplumsal bilinci ve hafızayı tazelemeye yarayan bir dizinin bu kadar kolaylıkla feda edilmesi.
Hele ‘darbe karşıtlığı’ ile bu kadar ortada olan... Bizzat kendine karşı yapılan ‘devirme girişimlerini’ sürekli gündemde tutan bir hükümetin iktidarda olduğu bir dönemde...

Haberin Devamı

Popüler kültürle hesaplaşma
Mesele sadece bu dizi değil. Geniş kitlelere ulaşma şansı olan her tür popüler kültür aracını, arada sırada da olsa, yakın tarihi konu almasına teşvik etmek. Okulda anlatılmıyor, evde anlatılmıyor, sosyal ortamlarda da geyik muhabbetinden öteye geçilmiyor. Hesaplaşmaysa, bu da en alasından hesaplaşma!
Yoksa bu ülkenin derdi olan, hücrelerinin en derin yerlerine kadar teneffüs eden sorunları anlamak, üzerinde tartışmak nasıl mümkün olacak?
İnsanın aklına şu da geliyor tabii: Gerçekten tartışmayı, gerçekten bilmeyi kim istiyor ki?

TRT yayınlasın
Ha, dizi gerçekten de 12 Eylül sonrasını çok mu başarılı anlatıyordu? Bana kalırsa, epey ‘çekingen’ ve ‘dikkatli’ yaklaşıyordu pek çok meseleye. Fakat belki de bu yüzden kaybetti başta gördüğü ilgiyi.
Dizinin danışmanı, gazeteci Tuğrul Eryılmaz Pazar Sabah’a şöyle anlatmış: “Sert girdik diye düşündük, hatta bunun kavgasını da yaptık. Ama o sert girilen bölümler, reytingin en yüksek olduğu iki bölümdü.”
‘Bu Kalp Seni Unutur mu’, en azından 12 Eylül dönemini anlatmaya çalıştığı için takdir edilmeli. Bu arada topu hep özel kanallara ve AGB’ye atmaktan vazgeçip, maddi açıdan gayet iyi durumda olan TRT’nin elini taşın altına sokmasının vakti geldi. TRT, Filistin konusunu damardan işleyen bir yapımı yayına sokuyorsa, o zaman kendi memleketimizle, kendi geçmişimizle ilgili bir dönem dizisine de kucak açmalı.

MÜSLÜMAN VÖÖG
Malum, Vogue Türkiye dergisinin Paris çıkarması bir haftadır köşe yazarlarının gündeminde. Hürriyet yazarı Eyüp Can, Vogue’un bunca zaman Türkiye pazarına girmemesinin ardında ‘Müslüman ülke olduğu için’ söylentisinin olduğunu yazmış.
Tabii yetkililer bunu doğrulamıyor, doğru olsa bile ‘politically incorrect’ olur. Ancak Müslüman ülke deyince tek laik ülke Türkiye olduğundan, bunu da garip karşılamamak lazım: Bugün ‘Müslüman’ olarak tanımlanan çoğu ülkedeki kadınların yaşam biçimiyle Vogue’unki pek de bağdaşmıyor.
Eyüp Can, derginin pazarlama stratejisini incelerken şu noktayı atlamış sanırım: Vogue da pek çok dergi gibi ekonomik krizden nasibini aldı. Yöneticiler, eskiden alınan reklamların yarısını mumla arar oldu. O çok tapınılan yayın yönetmeni Anna Wintour bile sonsuz harcama bütçesinden kıstı, bundan sonra hamburger yiyecek diye alay konusu oldu. Koskoca Anna, kendi belgeselini yaşarken çektirdi, boşuna mı?
Bu yüzden Vogue’un başka Müslüman ülkelerde de yayınlanırsa, mesela Saudi Vöög çıkarsa hiç şaşmayın. Conde Nast, her dergi grubu gibi eski altın günlerine dönemeyeceğini biliyor. Ama en azından saltanatı bir 10 yıl daha sürdürmek için çabalıyor.

MERAK İŞTE!
- Elif Şafak, neden yazılarında kocası Eyüp Can’dan Eyup diye bahsediyor?
- HT, 1. sayfa çiğliklerini ne zaman bırakacak? (YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan’ın röportajında söylemediği cümleden başlık: “Güzelliğimi konuşmayalım!” Tarhan, röportajda gayet kibar bir şekilde konuya girmemiş halbuki.)
- Hürriyet, pazar günkü manşeti “Begüm’ün H sırrı” olarak atarken ne düşünüyordu? H’in İngilizcede heroin, yani eroinin kısaltması olduğunu bilmemeleri mümkün mü?


EMEK KORUNSUN, YETER
Bu kalp seni unutur
Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Milliyet ekibini yemeğe davet etti. Sadece Beyoğlu’nun değil, İstanbul’da son zamanların en sevilen mekanı olan Deniz Palas’ta X restorana gittik. Emek sinemasıyla ilgili yazıma istinaden Demircan’dan edindiğim bilgi ve izlenimler şöyle:
-Emek sineması, yıllar önce Renk adlı bir şirkete kiralanmış. Sinemanın bulunduğu Serkldoryan kompleksi ise Kültür Bakanlığı’na bağlı.
- Şimdi bu bina baştan aşağıya onarılacak. Proje de belli, ancak Anıtlar Kurulu’nun onayı bekleniyor.
- Demircan, ‘Ha üst katta olmuş, ha alt katta... Emek korunduktan sonra ne fark eder’ şeklindeki sözlerinin yanlış anlaşılmasından şikayetçi. Sinemanın her bir noktasının restitüsyon için kodlandığını, aksi halde çivi bile çakılamayacağını anlattı.
- Avrupa’da Serkldoryan gibi tarihi binaları günümüzde kullanıma uygun biçimde yenilemek için ön cephenin korunup, içerisinin olduğu gibi orijinaline sadık kalınarak yenilendiğini söyledi. Deniz Palas’ın da böyle bir restorasyon sonucu bugünkü mükemmel konumuna kavuştuğunu sözlerine ekledi.
- Sorunun, projenin ortada olmamasından ve insanların şüpheye düştüğünden kaynaklandığı belirttim. Emek sinemasının nasıl yenileneceğini önümüzdeki günlerde açıklayacağını ve herkesin içinin rahat edeceğini müjdeledi.
- Genç, tezcanlı bir Belediye Başkanı olduğunu biliyordum. Yaptığı iyi işlerle de övünüyor. Sınır tanımayan bir karakteri var ve engellenmek, sorgulanmak pek hoşuna gitmiyor. Pek çok konuda kendisiyle hemfikir değilim, fakat Beyoğlu’nun bugün geldiği yeri takdir etmek lazım.
- Bilgi kırıntıları: Beyoğlu’nun kaldırım taşları, Belediye’nin sorumluluğunda değilmiş. İstiklal Caddesi’nde çalan müzisyenleri bizzat Belediye seçiyormuş.

Haberin Devamı