Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Kimi büyük ve tarihi kentlerde (örneğin Londra'da) öyle her yere reklam panosu asılamaz. O yüzden bu kentlerin en işlek caddelerinde (örneğin Londra'da Oxford Street'te) önüne ve arkasına reklam panoları yüklü insanları tur atarken görürsünüz. Bunlara "sandviç adam" denir: Altı ve üstü reklam, ortası "et"... Bu yöntemin öncülü ABD'deki işçilerdir... Eski tarihlerde greve gittiklerinde ön ve arkalarındaki panolara isteklerini yazarak işyerinin çevresinde daire şeklinde tur atarlardı.
Paris'teki dostumuz Şehmuz Güzel, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı bir tür "Sandviç Adam"a benzetiyor gönderdiği mektupta... Diyor ki:
- Başında "Cola Turka"nın kasketi, sırtında Remzi Gür dostunun "Ramsey" leri, gittiği yerlerde Cola Turka isteyerek reklam yapıyor. Akşamları evine giderken otomobili durdurup çocuklara Ülker bisküvisi dağıtıyor. Kendisine "Reklam Adam" da diyebiliriz...

Amerikan Business Week dergisi
"Türkiye, Avrupa'daki en dinamik
ekonomilerden biri diye yazmış.
Doğru... Hırsızımız ile polisimiz
sürekli hareket halinde...


Başarı formülümüz...
İşe başlamadan önce İNŞALLAH,
İşe başlarken BİSMİLLAH,
Kendimize güvenirsek EVEL ALLAH, Zorlanırsak YA ALLAH,
İşten kaytarırsak EYVALLAH,
Canımızı sıkarlarsa FESÜPANALLAH, Başarırsak MAŞALLAH,
Başaramazsak HAY ALLAH.

Dostluk, vefa, sadakat falan deyince akla Şövalye'nin öyküsü geliyor!..
Şövalye John uzun süreceği anlaşılan sefere çıkarken karısının bekâret kemerini kilitlemiş, anahtarı güvendiği arkadaşı Stuart'a vermiş:
- Eğer iki yıl içinde geri dönmezsem anahtarı karıma ver, o cendereden kendisini kurtarsın...
Ordu yola çıkmış... Akşam mola verildiğinde ufukta tozu dumana katarak gelen bir atlı görünmüş. Gelen atlı Şövalye Stuart imiş... Hayrola ne var, diye sormuş John... Şövalye Stuart nefes nefese:
- Dostum bana yanlış anahtar bırakmışsın, diye inlemiş...

Dostluk, vefa, sadakat falan deyince akla Şövalye'nin öyküsü geliyor!..
Şövalye John uzun süreceği anlaşılan sefere çıkarken karısının bekâret kemerini kilitlemiş, anahtarı güvendiği arkadaşı Stuart'a vermiş:
- Eğer iki yıl içinde geri dönmezsem anahtarı karıma ver, o cendereden kendisini kurtarsın...
Ordu yola çıkmış... Akşam mola verildiğinde ufukta tozu dumana katarak gelen bir atlı görünmüş. Gelen atlı Şövalye Stuart imiş... Hayrola ne var, diye sormuş John... Şövalye Stuart nefes nefese:
- Dostum bana yanlış anahtar bırakmışsın, diye inlemiş...

AKP iktidar Türkiye'yi bir yandan AB'ye ve demokrasiye götürüyormuş gibi yapıyor, bir yandan da gençliği imam hatiplere doldurarak, türbanı ilköğretime kadar indirerek ve benzeri adımlarla İslamlaştırıyor. Atatürk Türkiye'sini ılımlı İslam modeline dönüştürecek bir senaryo, ABD desteğinde AKP tarafından sahneye konuyor. Geldiğimiz noktayı bir dostumuz şöyle özetliyor:
- Türkiye şimdiye dek topluma göre rejim arayışındaydı. Artık rejime göre toplum yaratma çabasında...
Kimilerinin "demokrasiye gidiş" sandığı yolculuğun esas istikametini kavramak da zor olmasa gerek... Kılavuza bakın yeterli...

İrecep bey sen bize, meydanlarda söz verdin, Memleketi düzlüğe, götcem dedin götmedin.
Garşımızda sefilce, boynun büküp durdun,
Haydut, hırsız, haksıza, çatcem dedin çatmadın.
***
Müslümanız çok şükür, Batıyınan işimiz,
Olmaz bizim, bizlere yeter gendi aşımız,
Dedin emmee, sayende, tasmalandı başımız,
IMF cavırını, atcem dedin, atmadın.
***
Kerkük'te gızanları, Kürde teslim eyledin,
Türk'e vurana güldün, vurulanı payladın,
Bir ara sevindiydik, böyük laflar eyledin,
Kerkük gırmızı çizgim, gitcem dedin gitmedin.
***
Bizden oy ister iken, cavırlara hep çattın,
Denizli meydanında, bol bol palavra attın,
Amerika'ya garşı, söyle bakam, ne ettin,
Çilli horozlar gibi, ötcem dedin ötmedin.
***
Push denen o pis cavir, şeyhin mi oldu senin,
El pençe divan durdun, her lafına sen onun,
Bir tek vatansever yok, hayin dolu dört yanın,
Memleket davasını, gütcem dedin gütmedin.
***
Mesuttan gurtulduyduk, rahmet okuttun ona,
Nah bu eller gırılsın, daha oy versem sana,
Rezil rüsvay eyledin, bizi tekmil cihana,
Devleti böyük devlet, etcem dedin etmedin.
***
Aşiret artığından, gorkup gaçacak millet,
Esgerinin başına, çuval geçecek millet,
Senin gibi içi boş, balon seçecek millet,
Değildik, yemin ettin, dutcem dedin dutmadın.


Liglerin başlamasıyla birlikte hakemlere yönelik öfkeli tezahürat da hızını aldı. Hep merak edilir.. Acaba hakemler birkaç kuruş uğruna bu kadar küfür yemeyi nasıl göze alır? Gece nasıl uyur? Değer mi?
Bir hakem dostumuz geçmişte bu sorumuza şu yanıtı vermişti:
- İşini ciddi yaparsan her meslekte sana küfür ederler. Ancak diğer işyerlerinde bu küfürler duyulmaz. Çünkü insanlar genelde içlerinden ve arkadan küfür ederler. Futbol seyircisinin farkı tribünde cesaret bulup toplu halde ve yüksek sesle küfür etmesidir...

Apartman komşusu iki hanım kapı önün- de karşılaşmış ayaküstü sohbet ediyorlar. Biri soruyor:
- Hasta mısın?
- Hayır, neden sordun?
- Sizin eve günde üç günde bir doktor geliyor da...
- Size de geçen gün bir itfaiyeci geldi. Ben yangın mı var diye sordum mu?