Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu gün siyaset yazmamaya karar verdim, zira iki gündür başka bir âlemde yaşıyorum. Pazar akşamından beri bizim evin havası çok bulutlu. Rasim sağlıklı gittiği bir söyleşiden ateşli dönünce başladı her şey. Yayına gitmeden iki saat uyuyup düzelirim dedi ama öyle olmadı. Sabaha karşı buz gibi ayaklar ve alev alev yanan bir alınla döndü programından. Gerisi kâbus... Sabah soluğu hastanede aldık. Bütün gün serum, iğne, uyku... Meğer beta virüsü kapmış.
Öyle böyle değil, insanı yatıran, çok yaramaz bir virüs bu beta! Ateş bir türlü düşmüyor, boğaz hırıl hırıl, gözler kan çanağı... Bir de Yasemin ve Ela faktörü var. Onlara oyun gibi geliyor, babalarını görmek için her yolu deniyorlar. Hasta bakıcılığın yanı sıra evin içinde kızları uzak tutma görevi de bende.
Ancak tüm olumsuzluklara rağmen hastalık insana en temel şeyleri hatırlatıyor: Sorunsuz nefes almak, iştahla yemek yemek, güzel bir uyku çekmek mümkünse geri kalan her şey boş! Kendinizi kendi ürettiğiniz sorunlarla ne çok hırpaladığınızı anlıyorsunuz böyle zamanlarda. Halbuki sağlıklıysan, güvendeysen, bir de sevdiklerinde birlikteysen dünyada senden mutlusu olmamalı...

Ne izlemeli?

Oscar adayları açıklandığından beri sinemalarda film bolluğu var. Vakit buldukça filmleri izlemeye gayret eden biri olarak bu günü fırsat bilip son dönemde gördüklerimi anlatayım:
Muhakkak görün: Lion. Son zamanlarda izlediğim en iyi dram diyebilirim Lion için. Gerçek bir hikâyeyi anlatıyor. Başrolünde Slumdog Millionaire’den tanıdığımız Dev Patel var. 5-6 yaşlarında bir çocuk -ama öyle tatlı bir çocuk ki izlerken içinize sokasınız geliyor- Hindistan’da yanlışlıkla evinden yüzlerce kilometre uzaklaşıyor. Gerisini izleyin. Nicole Kidman’ın yaşlandırılmış haliyle Batılı, vicdanlı anne olarak görün. Sonunda karakterlerin gerçeğiyle yüzleşin. Şimdiden 2 Bafta ödülü alan film bence Oscar’ları da toplayacak...
Sakın görmeyin: Yaşamın Kıyısında (Manchester by The Sea). Lion için ne kadar iyi diyorsam Yaşamın Kıyısında için de o kadar kötü diyorum. Bizim arabesk filmlerle dalga geçenler bir de bunu izlesin. Öyle bir dram ki o kadar ağır akıyor, o kadar büyük bir keder anlatılıyor ki insanda intihar eğilimi bile doğabilir. Üstelik hiçbir yaratıcılık da yok. Depresyona girme gibi bir niyetiniz yoksa uzak durun derim.
Kim ne derse desin, olağanüstü: La la Land. Sakın hakkında olumsuz şeyler söyleyenleri dinlemeyin. Romantizmin ne demek olduğunu hatırlamak, tek bir şarkıda bir aşkın nasıl baştan aşağı gözler önüne serilebileceğini görmek, ‘birbiri için yaratılmış’ sözünün ne demek olduğunu kavramak, güzel müzik dinleyip, güzel şeyler görmek için bu filmi izleyin. Emma Stone’un çocuksu, insanı tesiri altına alan büyülü havasını soluyun. Ben henüz bir kez gördüm ama tekrar tekrar izleyeceğim...
Altın senaryo: Uzay Yolcuları. Yavaş yavaş vizyondan kalkıyor, kaçırmayın. Son yılların en hızlı yükselen yıldızı Jennifer Lawrence’ın başrolde oynadığı filmin senaryosunu Hollywood ‘altın senaryo’ olarak birkaç yıldır bekletiyormuş. Bilimkurgu, romantizm, gerilim, ne ararsanız var filmde. Yaşamlarını dondurup, başka bir gezegene yolculuğa çıkanlardan ikisinin üzerine öyle bir hikâye anlatılıyor ki... Bir de 3 D salonda izlerseniz bambaşka diyarlara gidiyorsunuz...

Televizyonda ünlü bir şef

Murat Bozok Türkiye’nin tartışmasız en iyi şeflerinden. Bir süredir Bein Gurme’de (Turkmax Gurme’nin adı böyle oldu) programlar yapıyor. Her programda
bir malzemeyi esas alıp iki ayrı tarif gösteriyor. Uygulanabilir, basit ama çok önemli püf noktaları içeren tarifler. Bence bir yemek okuluna gitmek kadar kıymetli bu programı izlemek.
Muhakkak tavsiye ederim!