Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen hafta, Suriye iç savaşının gölgede kalan bir yönü aniden ön plana çıkı. İsrail helikopterleri Suriye semalarında uçan İran’a ait bir İHA’yı (insansız hava aracı) düşürdü. Ardından da İHA’nın komuta kontrol merkezine hava saldırısı düzenledi. İran askerlerini/danışmalarını hedef aldı.

Sürpriz bir şekilde harekete geçen Suriye hava savunma sistemi bir İsrail F-16’sını vurdu. Pilotlar atlamayı başardılar. Bu gelişmenin ardından İsrail Suriye’de 12 farklı hedefi vururken, İsrailli yetkiler Suriye hava savunma sisteminin en az yarısının imha edildiğini ileri sürdüler. Ardından tüm dikkatler birdenbire Suriye-Lübnan-İsrail sınırına kaydı.

Arap Baharı tüm bölge ülkeleri gibi İsrail’in de yakından izlediği bir gelişmeydi. İç savaşa sürüklenen Suriye, istikrarsızlığın hüküm sürdüğü Mısır, dağılmanın eşiğindeki başarısız Irak, bu devletleri İsrail açısından tehdit olmaktan çıkartmıştı. Suudi Arabistan’ın İran’la olan rekabeti de bu tabloyu tamamlayan bir gelişmeydi. Sahnede devletlerden daha düşük düzeyde güvenlik sorunu yaratabilen, Hizbullah gibi devlet dışı aktörler ile sponsoru, müttefiki İran kalmıştı. İsrail’in, bölgede değişen güvenlik ortamına verdiği cevap ise ilginçti. Zihinsel ve kurumsal adaptasyonla yeni tehdide uygun, yeni strateji.

İsrail, Suriye iç savaşıyla birlikte değişen güvenlik eko sistemine cevap verebilmek için bütüncül bir strateji izlemeye başladı. Yeni ortam, “savaşlar arasında İsrail’in savaşı” olarak tanımlandı. Her savaş İsrail’in değildi ve İsrail kendi savaşına odaklanacaktı.

Öncelikle sahneye çıkan yeni aktörleri, ilişkileri, eski aktörlerin yeni kapasitesini en ince detayına kadar tespit etmek ve kapasitelerini belirlemek gerekiyordu. Ardından da “mikro cerrahi” yaklaşımıyla, başta Hizbullah olmak üzere örgütlerin kapasite inşasını engellemeyi, yok etmeyi hedef aldı.

İsrail, yeni uydulardan gözetleme İHA’larına, dinleme sistemlerinden insani istihbarata kadar tüm istihbarat kapasitesini gözden geçirdi. Yenilerini inşa etti. Lübnan’dan Suriye’ye, İran’dan Türkiye’ye tüm bölgeyi 7/24 dinlemeye, izlemeye aldı.

Elde ettiği detaylı ve tam zamanlı istihbaratla bölgedeki gelişmelere odaklandı. Özellikle de İran ve Hizbullah’a. İran’ın Afganistan, Pakistan, Irak ve İran’dan Suriye’ye taşıdığı, sayılarının on bin olduğu söylenen Şii militanları izlemeye aldı. Yine, İran’ın Suriye üzerinden Hizbullah’a temin ettiği akıllı mühimmat ve füzelerin Lübnan’a girişini önlemeye yönelik operasyonlarını kesintisiz sürdürdü. Şam Havaalanı’ndaki kargolar dâhil, Hizbullah’ın silah konvoylarını ve depolarını 2013 sonrasında defalarca vurdu. Ancak bu operasyonları asla kamuoyu önünde tartışmadı, gürültüsüz biçimde sürdürdü.

Bu gün Suriye iç savaşının yeni bir evreye girdiği konusunda tereddüt yok. İsrail tam da bu aşamada, kendi güvenliğine dair müdahaleleri sıklaştırma vaktinin geldiğini düşünüyor olsa gerek. Özellikle de İran’ın Suriye’de askeri üs ve liman taleplerinin gündeme gelmesiyle.