Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün Sinan Akçıl’dan resmen boşanacak. Burcu Kıratlı, arkadaşlarını davet ettiği bir boşanma partisi vermiş.

Hani çocuklardan biri diğerine vurur, öteki de “Acımadı ki, acımadı ki!” diye vuranı sinir etmeye çalışır ya, boşanma partisi deyince aklıma ilk bu geldi.
Ailesini kıramadığı için gönülsüz evlilik yapmış, olmaz ama beşik kertmesi sonucu evlenmiş insanların boşanma partisi vermesini de anlarım bir yere kadar. Ama büyük bir aşk hikayesinden, boşanma partisine dönen süreci anlamak o kadar da kolay değil benim için...

Düşünsenize, evlendiklerini kutladığınız, hatta partilerine davet edildiğiniz bir çiftin, boşanma partisine de davet ediliyorsunuz.

Her ayrılık içinde bir sürü ‘keşke’ barındırır...

Her keşke insanın içinde bir yere dokunur ama o yer ‘eller havaya’ merkezi değildir kesinlikle.

Acımadı ki, acımadı ki



İnsanlar, evlenir, boşanırlar, gayet doğal ama arada kaybettiği ve asla geri getiremeyeceği zamanı, kaybolmuş hayalleri de düşünür mutlaka. Düşünmek ve partilemek aynı cümlede uyumsuz duruyor. İkisi arasında en azından kendi yaşadıkları adına bir hazmetme zamanı gerekir sanki insana...

Kıratlı’nın hayatı, ister boşanma partisi verir, ister boşanma kınası yaktırır ya da boşanma dövmesi yaptırır, kimseye soracak hali yok elbette!

Yine de uzaktan bakan bir göz için, biraz zorlama, biraz mesaj kaygısı içeren biraz da samimiyet sorunlu geliyor insana ‘boşanma partisi’ diye bir tanımlama...
Hani ‘Şekerpare’ filminde, Komiser Ziver’i oynayan Şener Şen ile Bekçi Cumali’yi canlandıran İlyas Salman’ın karşılıklı göbek atıp birbirlerini nasıl kandırdıklarını anlatıkları bir bölüm var ya, “Oh boşanıyorum, hadi yandan!” sahnesi geliyor gözümün önüne, yok olmaz deyip duruyorum...

Contaları yakacağız

Hanife Gürdal diye bir kadın var hayatımızda...

Kimileri kapanma kimileri başını açma kararı veriyor ya, bir süre önce başını açmış.

Acımadı ki, acımadı ki



Sonra pozlarını beğenmeyip, “Çok açıldın” diyenler olmuş, o da havuzun içinde çektirdiği bir fotoğrafla yanıt vermiş bu duruma. Baktım bir sürü internet sitesinde haberi var bu hanımefendinin. Hepsinin başına da ‘Fenomen gelin adayı’ sıfatı ve benzerlerini eklemişler. İki sezondur evlilik programı yok Türkiye’de ama Hanife diye bir gelin adayı halen her yerde haber!

Modeldir, eşsiz bir fiziği vardır; sporcudur, başarıları ya da sansasyonları vardır; sosyete dediğimiz camiaya mensuptur, dağıtmıştır, tüm bunların hepsi haber olur anlarım, en azından anlamaya çalışırım.

Sporcu olur kısmını yazdım ama içime sinmedi aslında... Japonya’daki Tsugaru Boğazı’nı yüzerek geçti Emre Erdoğan, tek satır haber bile olamadı...

Bilim insanı olur, buluşlar yapar, haber olur demedim, biliyorum olmaz.

Her neyse, tüm bunlar olmadığı halde Hanife ve diğer sabun köpüğü televizyon şöhretleri neden bu kadar çok gündemimizdeler acaba?

Geçenlerde müzik piyasasında basamakları çıkmaya çalışan genç bir şarkıcıyla tanıştım, keman çalıyor, şarkıları da dinlenir tarzda... Yıllar önce, televizyonda katıldığı bir yarışma programından kendisini hatırlayabileceğimi söyledi, yanındaki arkadaşı. Boş boş baktım yüzüne, benim şaşkınlığıma da, cümleyi kuran arkadaş şaşırdı.

Sonuç mu, bu kadar ismi, bu kadar hayatı, aklımızda tutmaya çalışırken, günün birinde yakacağız tüm contalarımızı! Bize de yazık, bu sabun köpüğü şöhreti sürdürmek için çaba gösterenlere de...

Uğur Güneş’in farkı...

Uğur Güneş, hayatımıza ‘İsimsizler’ dizisinin Kaymakam’ı olarak girdi. Zamanından önce bitti.

Şimdi ‘Bir Zamanlar Çukurova’da Yılmaz karakterine hayat veriyorUğur, çok da iyi oynuyor. Bu aralar bol kaslı oyuncuları ‘iyi oyuncu’ seçme gibi bir hastalığa tutuldu ya medyamız, Uğur’u o yüzden yazmak istedim. Robert De Niro ile Arnold Schwarzenegger arasında da onlarca kilo kas farkı var ama kimse oyunculuktaki farklarını tartışmaya kalkmadı.

Acımadı ki, acımadı ki



Kas ile oyunculuk arasındaki bağlantıyı koparmamız lazım hemen...

‘Güçlü erkeğe’ bak sen!

Gülden Mutlu, daha doğrusu yeni adıyla Gülden, özel hayatını magazin basınına meze yapmayan, duruşu olan bir sanatçıdır. Sosyal medyada önceki gün acayip bir isyanı vardı. Herifin biri ona, “Çok seksi bakıyorsunuz, tahrik oluyor insan. Dedim ya bir zamanlar çok hırslı ve sinirlisiniz. Sinirlerinizi yatıştıracak güçlü bir erkek gerekiyor...” diye yazmış.

Ahlak bozukluğu olanın dil bozukluğu üzerinde durulmaz, durmuyorum.

Acımadı ki, acımadı ki



Gülden, durmadan erkek ilgisi isteyen ‘kedi’ tavırlı kadınlardan değildir; Londra’dan İstanbul’a kadar, yolun binlerce kilometresini sağdan direksiyon olan bir otomobil kullanarak gelecek kadar yüreklidir o...

Hayatında birine ihtiyaç duyarsa da, mutlaka karakterli birini seçecektir; sosyal medyadan kadın avlamaya çalışan, aklı bacak arasında olanı değil...

Tam da okullar açıldığında....

Geçtiğimiz hafta yazmıştım, okulların açılacağı zaman diliminde, bir sürü yerde altyapı inşaatı başladı diye. Peşini bırakmadım bu abukluğun, ortaya bir başka saçma durum çıktı:

İstanbul’da kasıma kadar tüm altyapı çalışmalarının bitirilmesi gerekiyormuş. Seçimler uzadığı için, 24 Haziran öncesi izin verilmemiş, ardından da izin süreçleri beklenenden uzun sürmüş. İşte bu kadar basit bürokrasi kafası...

Takvimlerinde insan yok ama bankaya yatan maaşları o insanların vergilerinden oluşuyor, umurlarında değil!

Okulların açıldığı bir dönemde, bu kadar çalışma, bu kadar kapalı yola “Evet” demek için başka bir şehir değil; gezegende yaşıyor olmak lazım aslında.

Yazık bize, biz daha iyilerine layığız...