Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yeni tanı ve tedavi yöntemlerinin bulunmasında ve yaygın kabul görmesinde, sonuçları bilimsel bir makaleyle açıklanan araştırmalar olmazsa olmaz öğelerdir.
Bu yayınlara, araştırma sürecini sistemli bir biçimde özetleyen, sonuçları bildiren ve yorumlayan bir haber bülteni denilse yanlış olmaz. Amacı yeni bulguları bilim kamuoyuna duyurmak ve aynı alanlarda araştırma yapan başka uzmanların görüşlerinden ve eleştirilerinden yararlanmakdır. Aynı zamanda sağlık çalışanlarının yeni geliştirilen ürünün yararlarını ve yan etkilerinin neler olduğunu değerlendirmesi ve anlaması için önemlidir.
Bu süreçte iki çok önemli öğe vardır. Birincisi yeni ürünle ilgili yapılan araştırma sırasında elde edilen verilerin tümünün açıklanıp açıklanmadığıdır.
Üstünde çok durulan açık bilim sorunudur. İkincisi ise bilimsel makalelere isteyenin engelsiz biçimde ulaşıp ulaşamayacağı, başka bir deyişle açık erişim sorunudur.

Haberin Devamı

Açık bilim, açık erişim

Bilimde gizliliğe yer yok

İşimize gelmeyeni yayınlamayız: Geçen haftaki yazımda ayrıntılarıyla anlattığım gibi bilim insanları yıllardır yapılan araştırmaların, özellikle ilaç ve tıbbi cihaz şirketlerinin desteğiyle gerçekleştirilenlerin, ayrıntılarının her zaman bilinmediği ve ulaşılır olmadığından yakınıyorlar. Yapılan bilimsel çalışmaların yarıya yakının hiç yayınlanmadığını, çeşitli nedenleri olan bu durumun gerçeğin bütün yönleriyle ortaya çıkmasını engellediğini söylüyorlar.
Bir ilacın işe yarayacağı hipoteziyle başlatılan çalışma sonunda yeni ürünün boş ilaçdan hiç bir farkı olmadığı ortaya çıkarsa, bu sonucu yayımlayacak bir dergi bulmak hiç kolay değildir. Çünkü çoğu kimse ise yaramayan tedavi yöntemleriyle ilgili makaleleri okuyup zamanını harcamak istemez. Halbuki olumsuz bilgiden haberdar olmak ilerde benzer ilaçların değerlendirilmesinde çok önemli rol oynayabilir. Çok daha endişe verici bir yaklaşım, olumsuz sonuçların kasten hasır altı edilip sadece aynı ürünün olumlu sonuç vermiş olan araştırmalarının yayınlanmasıdır. Bu manevra gerçeğin bilerek çarptırılmasından başka bir şey değildir. Son yıllarda ilaç ve cihaz endüstrisinin saygınlığını aşındıran nedenlerin başında bu tarz seçici yayın politikası gelmektedir.
Hiç bir şey saklı kalmasın: 1990 larda gerek Avrupa’da gerek Kuzey Amerika’da tüm bilimsel araştırmaların yayınlanması gerektiği fikri giderek güç kazandı. Bu konuda yasalar yönetmelikler çıktı. Durum iyiye gitmeye başladıysa da, çözüm için daha çok yol kat etmek gerekiyordu.
Bu yönde önemli bir adım 2005 yılında, dünyanın önde gelen tıp dergilerin baş editörleri tarafından atıldı. Araştırmacıların bilimsel bir çalışmaya başlamadan önce, çalışma planlarının ana hatlarını bir internet sitesine kaydettirme zorunluluğunu dikkate alma kararı aldılar. Başlangıçta kayıt yapılmazsa araştırma ne kadar önemli, ne kadar mükemmel olursa olsun kesinlikle yayınlamayacaklarını bildirdiler.
Bu kuralın amacı, “istediğimiz gibi sonuç elde edersek yayınlarız, yoksa hasır altı ederiz” diyerek başlanan araştırmaların önünü kesmekti. Başarılı da oldu. Ama, yine de araştırma sırasında toplanan tüm bilgilerin ve işenmemiş verilerin gün ışığına çıkması gerçekleşmedi.
Bu soruna çare olması için Avrupa İlaç İdaresi ve A.B.D. İlaç ve Besin İdaresi gibi yetkili kuralların koyduğu yeni kuralların yanı sıra geçen hafta sözünü ettiğim endüstrinin olumlu girişimleri var.
Paylaşılan bilim: Bilimsel verilerin paylaşılmasının başka örnekleri de var. Bill Gates ile beraber Microsoft şirketini kuran Paul Allen’in kurduğu beyin bilimi vakfının çalışmalarından birinde fare beyninin molekül düzeyinde haritasının çıkarılmasına çalışılıyor. İlginç olan bu çalışmalarda elde edilerin verileri olduğu gibi, hiç bir engel olmaksızın internet aracılığıyla dünyadaki tüm bilim insanlarının hizmetine sunulması. Böylece, bu yeni veriler üstünde çalışma olanağına kavuşan laboratuarların ve aynı sorunlar üstünde kafa yoran uzmanların sayısının katlanarak artması amaçlanıyor.
2011 yılında Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan makalesinde Allen verileri her 3 ayda bir paylaştıklarını belirtiyor. Bu bilgilere ulaşmanın herkes için çok kolay olduğunu ekleyip “Internet sitemize girebilmek için kabul edilmesi gereken kurallar, i-tunes sitesinin onda biri” kadar diyor.

Haberin Devamı

Açık bilim, açık erişim

Haberin Devamı

Bilgiye erişim hakkımız!

Herkes bilgiye ulaşamıyor: Bu yıl kısa adı NEJM olan ünlü tıp dergisi New England Journal of Medicine yayın hayatının 200. yılını kutladı. Dünyanın dört bir yanından gönderilen her 20 bilimsel yazıdan ancak birinin kabul edildiği bu dergi, 2 yüzyıldır bir çok tıbbi buluşun dünyaya ilk ilan edildiği yer oldu.
Yayınlanan makaleler sadece bilim insanları için değil, her gün hasta tedavi eden hekimler için de çok önemli. Ne yazık ki, dünyda NEJM ve benzeri bilimsel dergilere ulaşamayan binlerce bilim insanı ve hekim var. Bu çevreler dışındaki inasanların ulaşamaması da apayrı bir sorun. Tüm bilim alanlarını ve genelde tüm kamuyu ilgilendirien yeni bilgiye erişim sorunun başta gelen nedeni bilim dergilerinin çok pahalı olması.
Uzun yıllardır kamu kaynaklarıyla yapılan araştırmaların kamunun kullanımına açık olması gerektiğini savunanların girişimleriyle kurulan kütüphanelerin başlattığı girişimde son 10-15 yılda büyük aşamalar kaydedildi.


Açık bilim, açık erişim

Bir öncü, PLOS: Bu yüzylın başında ortaya atılan herkese açık bilimsel yayın kavramını, aralarında Türkiye’den de katılanların olduğu 180 ülkeden 35 bilim insanı tarafından bir açık mektuba imzala koyarak desteklendi. Bu işbirliğinin ilk ürünlerinden biri 2003 yılında yayına başlayan kısa adı PLoS olan Kamunun Bilim Kütüphanesi adlı “internet” dergisi oldu. Bugün PLoS başlığı altında bilimin çeşitli alanlarında tüm insanlar arasındaki fikir alış verişini kolaylaştıran dergiler, tartışma ortamları ve çeşitli platformlar var. PLoS’in başarısı açık erişim kavramının gelişmesine büyük katkıda bulundu ve bugün onunla rekabet eden bir çok açık bilimsel yayının önünü açtı.
Bu gelişmeye karşı çıkanlar da az değil. Bunların başında klasik bilim dergilerinin yayımcıları geliyor. Açık sistemin sürdürülebilir olmadığını, kendilerine mutlaka ihtiyaç olduğunu, yayımlanmak üzere gönderilen bir bilimsel makalenin ham maddeden tüketime hazır hale gelmesi gereken bir ürüne benzediğini, emek ve zamana ihtiyaç olduğunu bunun da para demek olduğunu söylüyorlar. Bu sava karşı, açık erişimciler bilimsel makaleleri yaratanların çoğunlukla kamu kaynaklarıyla desteklenen bilim insanları olduğunu, yayımcıların bu arada büyük karları ceplerine indirdiklerini bu düzenin değişmesi gerektiğini belirtiyorlar.
Türkiye’de açık erişim: Ülkemizde de son 10 yılda açık erişim için yoğun çaba sarf ediliyor. Bir çok üniversite ve bilimsel dergi açık erişime katkıda bulunuyor. 2012 Kasımında toplanan “Açık Erişim Çalıştayı”nın 200den fazla katılımcının katkılarıyla oluşturulan sonuç bildirgesinde “Kamu kaynaklarıyla desteklenen bilimsel yayınlara ve bu yayınlara ait verilere herkes erişebilmelidir” deniyor ve bu amaca ulaşmak için yapılması gerekenler sıralanıyor.

SON?SÖZ:

2001 de toplanan “Budapeşte Açık Erişim Insiyatifi”nin ilk cümlesiyle bitirelim yazıyı. Yeni bir teknoloji olan internet ile eski bir gelenek olan bilim insanının buluşunu paylaşma isteği birleşince ortaya fevkalade bir kamu yararı çıkıyor.