Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sağlık Bakanlığı’nın şişmanlıkla mücadele kampanyası, farkındalığı ve yaşantılarında değişiklik yapma isteğini mutlaka arttıracaktır. Ancak, bunlar kalıcı çözüm için yeterli değil
Şişmanlık salgının temelindeki, toplumun hareketliliğini azaltan ve şişmanlatıcı besinleri tercihini kolaylaştıran koşulları değiştirmeden fazla kilolara karşı kalıcı zafer kazanılamaz

Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı şişmanlıkla mücadele kampanyası, insanlarda bu soruna ilgiyi, farkındalığı ve değişiklik yapma isteğini mutlaka artıracaktır. Ancak, kalıcı çözüm için farkındalık ve istek asla yeterli değildir. Son 30 yıldır şişmanlığın sadece kişisel bir sorun olduğunu ve davranış değişiklikleriyle düzeltilebileceğini düşünen Batı toplumlarında şişmanlık azalacağına artmıştır. Aynı yoldan gidersek bizim de benzer sonuçla karşılaşmamız kaçınılmazdır.
Şişmanlık salgının tarihine baktığımızda iki büyük toplumsal değişimin izlerini görürüz. Önce, giderek artan biçimde mekanize olan toplumun haraketliliği azaldı. Daha sonra ucuz ve kolay ulaşılan, şekeri unu çok besinler bollaştı. Bu iki olumsuzlukla yüzleşip çözüm üretmeden, sadece kişisel çabayla fazla kilolarımızdan kurtulacağımızı düşünmek hayalperestlik olur.
Uygulanabilir stratejiler şart
Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı kampanyanın başarıya ulaşabilmesi için kapsamlı, uygulanabilir ve halkın tüm kesimlerini kucaklayıcı stratejilere ihtiyaç var. Bu stratejilerin geliştirilmesini, uygulanmasını ve sonuçlarının değerlendirilmesini sadece merkezi otoritenin işi olarak görürsek başarılı olamayız.
Doktorların, tüm sağlık çalışanlarının ve onların örgütlerinin; özel ve kamu sağlık kuruluşlarının, yerel idarelerin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve tüm eğitim camiasının; özel sektörün, işçi sendikalarının, üniversitelerin özellikle sağlık bilimleriyle ilgili bölümlerin; Sağlık Bakanlığı dışındaki devlet bürokrasisinin, sivil toplum örgütlerinin, silahlı kuvvetlerin ve medyanın şişmanlıkla mücadeleye coşkulu bir biçimde katılması ve bu katılımın sağlanabilmesi için uygun iklimin yaratılması çok önemlidir.

Haberin Devamı

Fazla kilolar hepimizin sorunu

Haberin Devamı

Şişmanlığı sadece o durumda olanların sorunu olarak görmek büyük bir yanılgı olur. Fazla kiloların sağlığımıza doğrudan etkisinin yanı sıra hepimizi dolaylı olarak etkileyen bir çok toplumsal yansıması vardır. Hastanelerin kalabalıklığından, sağlık harcamalarının dağılımına; iş yerlerindeki verimlilik kaybından, yaşam alanlarımızın yapısal özelliklerine; ailemizdeki ve yakın çevremizdeki beklenmeyen acılardan ulusal ekonomiye kadar bir çok alanda şişmanlık ve onun doğurduğu hastalıkların izleri görülebilir.
Nasıl küresel ısınmadan ya da şehrimizdeki hava kirliliğinden kaçabilme lüksümüz yoksa, şişmanlık salgınından etkilenmememiz mümkün değil. Bu nedenle “bana ne” demeyip hepimiz kolları sıvamalıyız.

Sağlıklı besinlere kolay ulaşabilmeli

Ülkemizde hızlı tüketilen yemeklerin, hazır paketlenmiş besinlerin, katkı maddelerinin, şekerin ve işlenmiş unun bolca kullanıldığı, raf ömrü uzun olan besinlerin tarihi oldukça yeni. Geleneksel olarak mahalle pazarlarından, manavdan kasaptan alış veriş yapan insanlar son 20 yılda süpermarketlere yöneldi. Batıda ise mevsiminde sebze ve meyvelerini sergilediği pazarlara rağbet giderek artıyor.
Ülkemizde yaşanan ters yöndeki değişimi durdurmak ve sağlıklı yöne çevirmek gerek. Bunun için yerel yönetimlere çok iş düşüyor. Temel besin maddelerinin temininde olduğu kadar hızlı yemek yenilen yerlerde de sağlıklı beslenmenin kolay ulaşılır olabilmesi teşvik edilmelidir. Yer tahsisinde öncelik, teknik yardım, ucuz kredi sağlama ve benzeri düzenlemeler halka kolay ulaşabileceği sağlıklı besin seçenekleri sunan iş yerlerinin açılmasını teşvik edecektir.
Devletin desteği ve teşviki olmaksızın bu mücadelede kalıcı bir zafere ulaşmak çok zor. Tarım politikasından, teşvik ve subvansiyon kararlarına; vergi kanunlarından, besin endüstrisiyle ilgili düzenlemelere kadar, birçok noktada şişmanlıkla mücadeleye makro düzeyde katkı yapma imkânı var.

Haberin Devamı

Şişmanlatan besinleri uzak tutmalı

Glisemik endeksi yüksek, işlenmiş un ve şeker içeren şişmanlatıcı besinlere erişmeyi zorlaştırmak da en az sağlıklı beslenmeyi teşvik edici önlemler kadar önemli. Sağlık Bakanlığı’nın çocukların alış veriş yaptığı kantinlerde bazı yiyecek ve içeceklerin satışını yasaklaması bu yaklaşıma çok güzel bir örnek.
Sigaraya karşı savaşta olduğu gibi şişmanlatan besinleri yasaklamak tabii ki mümkün değil. Ama, şişmanlık salgınına katkıda bulunduğu bilinen besin ve içecek maddelerini sağlıklı besinlerden farklı vergilendirmek düşünülebilir. Besin paketlerin üzerine kolay anlaşılır bilgilendirme notları zorunlu kılınabilir. Bu notların anlaşılabilmesi için bilgilendirme kampanyaları açılabilir.
Bu önlemleri almak hiçbir idare için kolay değildir. Üreticisi, taşımacısı, toptancısı, perakendecisi ve yan sanayiyle yüz binlerce belki milyonlarca kişiyi istihdam eden, yeme içme endüstrisinin bu değişiklilerden olumsuz etkilenmesini en aza indirmek için de çareler düşünülmelidir.

Şişmanlığa karşı seferberlik şart

Kaldırımları park etmiş arabalarla dolu, havası egzos dumanıyla kirlenmiş, yeşil alanlarının her gün azaldığı şehirlerimizde yaşayan insanların her gün yürüyüş yapmalarını bekleyemeyiz.

Kaldırımlarda yürüyebilmeliyiz
Şişmanlıkla mücadele kampanyasındaki ikinci önemli öge olan hareketliliğin de sadece kişisel çabayla normale dönmeyeceği açıktır. Şehirlerimiz haraketli değil hareketsiz bir yaşam sürelim diye inşa edilmiş desek yanlış olmaz. Son yıllarda çeşitli belediyelerin insanların güven içinde yürüyebileceği, bisiklete binebileceği alanlar yaratmış olmaları tabii ki çok sevindiricidir. Ama köklü değişimler istiyorsak merkezi idarenin şehirleşmeye ve şehir yaşamına bakışını değiştirmesi gerekir.

İşyerinde sağlıklı yaşam
Gerek sağlıklı beslenme gerekse haraketli bir yaşam sürmek için kamu ve özel sektörün iş yerlerinde yapabileceği çok şey var. Bu konuda benim çalıştığım hastaneden; ABD’denin Ohio eyaletindeki Cleveland Clinic’te hayata geçirilen uygulamalardan örnek vermek istiyorum.
2004’te hastanenin kafeteryası hızlı tüketilen, undan, kızartmadan şekerden zengin yemeklerin ağırlıkta olduğu bir yerdi. Hemen yanında hazır pizza satan bir dükkan vardı. İlk iş olarak pizzacının kontratı feshedildi, yerine nispeten sağlıklı sandviçler satan bir dükkân açıldı. Kafeteryada beslenme uzmanlarının önderliğinde yapılan değişikliklerle bol çeşitli ve sağlıklı besinler sunulmaya başlandı.
Hastanede çalışan binlerce kişiye sağlıklarına özen gösterirlerse sigorta primlerinde indirim yapma olanağı sunuldu. Fazla kilolarından kurtulanlar, sigara içiyorsa bırakanlar, her gün düzenli spor yapanlar gelirlerini artırma olanağı buldu.
Küçüklü büyüklü bir çok şirket benzer uygulamalar yapıyor. Tek ve muhtemelen birinci amaçları insanlığa yararlı olmak değil. Çalışanlarını kronik hastalıklardan koruyabilirlerse sağlık harcamalarının azalacağını, hastalık nedeniyle iş gücü kaybı oranının düşeceğini biliyorlar. Sağlıklı beslenen düzenli spor yapan işçilerin daha üretken ve yaratıcı olduğunun da farkındalar.
Bu örnekleri, hepimizin kendi ortamımızda uygulayabileceği yaratıcı önlemler olabileceğini belirtmek için verdim. Şişmanlık gibi çok yönlü ve zorlu bir düşmana karşı kalıcı bir zafer kazanabilmek için başka çaremiz yok. Her gün yeni bir diyet veya egzersiz programı tavsiye ederek bu toplumsal sorunla baş edebileceğimizi düşünmek gafletten başka bir şey değil.
Yazıyı Goethe’nin bir sözüyle bitirelim:
“Bilmek yetmez, bilinenleri uygulamalı; sadece istemek yetmez, yapmak gerek.”