Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sağlık Bakanı’nın girişimiyle İstanbul’da bir araya gelen tıp fakültesi öğrencileri “Genç hekimler buluşuyor, sağlığın geleceğini konuşuyor” adlı toplantıda kendilerini bekleyen parlak bir geleceği değil, gelecekleriyle ilgili kaygılarını anlattılar

7 Mart Cumartesi günü Sağlık Bakanlığı’nın girişimiyle çoğu İstanbul ve Trakya’da bulunan 15 tıp fakültesinden 135 öğrenci bir araya geldi. Benim de misafir öğretim üyesi sıfatıyla davet edildiğim “Genç hekimler buluşuyor, sağlığın geleceğini konuşuyor” adlı toplantıda her fakülteden bir öğrenci, temsil ettiği arkadaşları adına bir konuşma yaptı. Konuşmaların sonunda diğer öğrenciler ve salonda bulunan öğretim üyeleri dile getirilen sorunlar üstünde hararetli bir tartışma yaptılar.
Öğrencilerden önce kürsüye çıkarak açış konuşmasını yapan Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, tıp öğrencilerini dinlemek için orada olduğunu, hiç bir baskı hissetmeden düşüncelerini özgürce dile getirmelerini istedi.
Toplantının başlığı “Genç hekimler buluşuyor, sağlığın geleceğini konuşuyor” olmasına rağmen, öğrencilerden hiç biri, mesleğe atıldıkları yıllarda veya 5 - 10 yıl sonra tıbbın nerede olacağına, nasıl bir sağlık hizmeti için çalışacaklarına değinmedi. Hepsi çok dertliydi, yaşadıkları sorunları, düş kırıklılıklarını anlattılar. Öyle ki, salonda bulunan öğretim üyelerinin bazıları “bu kadar ümitsizliğe kapılmaya gerek yok, zamanla daha güzel günler göreceğiz” diyerek çoğunluğu tıp ögrenimlerinin ikinci yarısında olan öğrencileri teselli ettiler. Farklı fakültelerden gelen öğrencilerin birbirlerinden habersiz hazırladıkları sunumlar şaşılacak derecede bir birine benziyordu. Hepsi hemen hemen aynı dertlerden yakındılar.

Haberin Devamı

Kontenjan arttıkça kalite düşüyor

Öğrencilerin topluca şikâyet ettikleri konuların başında sınıflarının çok kalabalık olması geliyor. Kalabalık sınıfların eğitimin kalitesini düşürdüğünü belirten öğrenci temsilcileri, bunun en çok klinik uygulamalar sırasında ve laboratuarlarda hissedildiğini söylediler
Birçok öğrenci temsilcisi, son 10 yıl içinde tıp fakültesi kontenjanlarının giderek artırıldığını buna karşılık eğitim alanlarının, pratik imkânlarının, öğretim üye sayısının aynı oranda artmadığını belirtti. Türkiye’deki hekim açığını tıp fakültelerine daha fazla öğrenci alarak çözmeye çalışmanın tıp eğitiminin kalitesini düşürdüğü ısrarla vurguladı.

Şiddet

Bir diğer ortak şikâyet, sağlık çalışanlarına yönelik sözlü ve fiziki şiddetti.
Birçok öğrenci geleceğe bu nedenle endişeyle baktıklarını dile getirdi. Şiddetin hasta hekim ilişkisini zehirlediği, bazı öğrencilerin bu nedenle mesleği başlamadan bırakmayı düşündüğü belirtildi.
Bir öğrenci hekimliğin itibarsızlaştırıldığını, halk nezdinde değer kaybettiğini söyledi. Şiddetin, hoş görülmese de, “ama,…” diye başlayan cümlelerle mazur gösterilmeye çalışıldığına sıkça tanık oluyoruz dedi.

Ezberci eğitim

Ortak şikâyet konularından biri de ezberciliğe dayanan eğitim sistemiydi. Meslek yaşamlarında ya hiç ya da ender olarak karşılaşacakları ayrıntıları bilmek zorunda olduklarını, buna karşılık sık rastlanan bir çok tıbbi sorun üstüne yeteri kadar eğilinmediğini örnekleriyle anlattılar. Her alanda birer minik uzman gibi yetiştirilmeye çalışıldığını, buna karşılık pratisyen hekimlik için gerekli olan kapsamlı bilgi birikiminden yoksun olarak mezun olacaklarını dile getirdiler.
Gönüllü hizmet
Öğrenciler kendilerini bekleyen mecburi hizmet yükümlülüğünü büyük bir hasızlık olarak görüyorlar. Niye sadece doktorların zorunlu hizmetle yükümlü olduğunu, diğer eğitim kurumlarından mezun olanların eşdeğer bir yükümlüğü olmadığını sordular. Tıp fakültesinden mezun olduklarında ayrı, uzmanlık çalışmasının sonunda ayrı, yan dal uzmanlığı yaparlarsa ondan sonra ayrı, hizmet yükümlülükleri olduğunu hatırlatarak bu durumun aile düzenlerini ve kariyer planlarını alt üst ettiğinden yakındılar. Bir konuşmacı, mecburi hizmetin gönüllü hizmete evrilmesi çağrısı yaptı.

Pratik eğitim yetersiz

Eğitim yetersizliğine değinen konuşmacılar, özellikle pratik eğitiminin olması gereken düzeyin çok gerisinde olduğunu vurguladı. Örneğin konuşmacılardan biri, iç hastalıkları uygulamalı dersinde bir hastayla konuşmak ve muayene etmek için odaya 15 - 20 kişilik bir grup halinde girdiklerini söyledi.
Tabiatıyla, ancak 2-3 tıp öğrencisinin pratik dersten gereken bilgi ve beceriyi edinebildiğini, diğerlerini sadece seyrettiğini, arka sıralarda kalanlarının boyunlarını uzatarak ne olup bittiğini anlamaya çalıştıklarını söyledi. Konuşmacılar polikliniklerde hasta çokluğu ve zaman darlığından yeterli eğitim yapılamadığını belirttiler. Çoğu zaman sadece gözlem yapabildiklerini söyleyen bir öğrenci, benzer sorunların temel bilim derslerinde de yaşandığını ekledi. Örnek olarak, bir çok fakültede kadavra üstünde anotomi çalışması yapılmamasını, yapılsa da uygulamanın çok sınırlı olmasını gösterdi. Sorunların mezuniyetten önceki stajlarda bile değişmediğini belirtti.

Pratisyenliğe hazır değil

Öğrencilerin büyük çoğunluğu, geleceklerine talı bir heyacan yerine, kendilerini hazır hissetmemenin verdiği korku ve kaygıyla bakıyor. Hekim olarak hizmet verecekleri hastalara yaralı olamayacaklarından ve hatta zarar verebileceklerinden endişeliler. TUS sınavına hazırlanmak için test sorularına cevap vermenin hasta odaklı bir eğitimin önüne geçtiğini söylüyorlar. Bir konuşmacı, “Tıp fakültesinden tansiyon ölçmeyi, iğne yapmayı öğrenmeden, bir hastaya el sürmeden mezun olmak mümkündür” dedi. Yetersizliklerini ezberci eğitime, pratik eksikliklerine, kalabalık sınıflara, kıdemli hocalarının tam gün yasası nedeniyle üniversitelerden ayrılmalarına ve TUS sınavına bağlıyorlar.
Performans sistemi
Birçok öğrenci temsilcisinin değindiği bir konu da mezun olduktan sonra yaşamlarına girecek olan performans sistemiydi. Ablalarından, ağabeylerinden, bu sistemde niteliğin değil niceliğin önemli olduğunu duyduklarını aktardılar, Gereksiz de olsa işlem yapmayı özendiren bir iklim yaratıldığını söylediler. Daha çok puan toplayabimek için koşturan asistanların eğitimlerine hiç zaman ayıramadığından yakındılar. Performans sisteminin eğitimlerini olumsuz etkilemesinin yanı sıra diğerkâm heyecanlarını da söndürdüğünü dile getirdiler.

TUS odaklı çalışma

Art arda dile getirilen bir şikâyet de öğrencilerin tıp eğitimi süresince, özellikle fakültenin ikinci yarısında kısaca TUS denilen Tıpta Uzmanlık Sınavı’na odaklanmak zorunda kaldıklarıydı. Öğrenciler pratisyen hekim olarak hizmet etmek istemiyor. Bu durumun nedenlerinden biri kendilerini hekim olarak hazır hissetmiyeceklerini düşünmeleri. Tıp fakültelerinde öğrenci kontenjanlarının büyümesine rağmen asistanlık kadrolarının artırılmamasının uzmanlık eğitimine girmeyi güçleştirdiğine dikkat çekiyorlar. Bir öğrenci, halkın gözünde tıp fakültesi öğrencisi olarak saygın bir yeri olduğunu, ama eğer uzmanlık sınavını kazanamayıp pratisyen hekim olarak çalışmak zorunda kalırsa gözden düşeceğini ifade etti.
Gözde ihtisaslar değişti
Öğrenci temsilcilerinin olumsuz gidişe örnek olarak gösterdikleri bir durum da gözde olan uzmanlık alanlarının son yıllardaki değişimi. Birçok tıp öğrencinin hasta ile ilişkinin en az olacağı veya olmayacağı tıp dallarında uzmanlık yapmak istediği örnekleriyle anlatıldı. Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda en yüksek puan alanların eskiden gözde olan cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum, kardiyoloji gibi uzmanlık alanlarını tercih etmediği söylendi. Bu durumun nedenleri arasında uzun ve zor uzmanlık eğitiminin sonrasında da sık nöbet tutma, yüksek riskli hastaları tedavi ederken korunmasız olma, şiddete maruz kalma, yüksek tazminat ödeme risklerinin sayılabileceğini söyleyen öğrenciler, sözü edilen uzmanların son yıllarda uğradığı maddi ve manevi değer kaybının da önemli bir neden olduğunu vurguladılar.

Sağlık Bakanı dikkatle dinledi

Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu 3 saat boyunca hiç yerinden kalkmadan, müsteşarı Profesör Dr. Eyüp Gümüş, bu programı organize eden müsteşar yardımcısı Yardımcı Doçent Dr. Hacı Ömer Tontuş ve diğer üst düzey bürokratlarla beraber öğrencileri ilgiyle dinledi, notlar aldı. Büyük emek harcanarak genç hekim adaylarının dertlerini ve görüşlerini rahatça dile getirebilecekleri böyle bir toplantı düzenlemek örnek bir davranış. Ülkenin diğer bölgelerinde de devam edecek olan bu dinleme toplantılarının gerçek değeri, dile getirilen sorunları düzeltmeye yönelik çabalar ortaya çıktıkça anlaşılacak.
Bakan genç meslekdaşlarına 3 “M”ye önem vermelerini öğütledi. “Münazara, müzakere ve mücadele layığıyla yapılırsa münakaşaya gerek kalmaz” dedi. Öğrenciler de bu öğüde uyup müşteki oldukları konuları münazaralarında dile getirerek mücadelelerini başlattılar. Meselelerini müzakere ederek halledebilecekleri günleri umutla bekliyorlar.