Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İstanbul’da ve birçok şehrimizde çalışan çoğu insan için 9 - 5 mesaisi gençliklerinde kalan bir anı bile değil; babalarından duydukları eski bir döneminin hatırasıdır.

Son yarım yüzyılda uzayan çalışma saatleri yeni normal olarak kabul ediliyor olsa da vücudumuzun bu değişikliğe uyum gösterdiğini söylemek yanlış olur. Uzun çalışma saatlerinin sağlığımızı olumsuz etkilediğini düşündüren bilimsel veriler az değil. İşyerinden bir türlü ayrılamamanın kalp krizinden psikiyatrik sorunlara, kronik baş ağrılarından sindirim sistemi sorunlarına kadar birçok hastalığa davetiye çıkardığını gösteren bilimsel çalışmalar var.

Haberin Devamı

İki hafta önce ünlü İngiliz tıp dergisi Lancet’te yayımlanan büyük bir araştırma bu konuyu bir kez daha gündeme getirdi.

Çalışmanın çoğu zarar

Çalışmayla geçen saatler uzadıkça sağlığımız daha çok etkileniyor. Haftada 35 - 40 saat arasında çalışan bir kişiye göre, 55 saatten fazla çalışan birisinin inme riskinin neredeyse yüzde elli oranında yükseliyor.

Çok çalışma beyne yaramıyor

Londra’daki University College London Halk Sağlığı Bölümü’nde görevli bilim insanlarının başını çektiği, Fransız, Fin ve İsveçli araştırmacı grubu uzun çalışma sürelerinin kalp damar sağlığı üstüne etkisini inceledi. Bunun için şimdiye kadar yapılmış olan tüm çalışmalar ve veri bankaları gözden geçirildi. Aralarından verileri güvenilir olan 25 tanesi seçildi. Avrupa, ABD ve Avustralya’dan yarım milyondan fazla insanın katıldığı bu araştırmalar toplu bir değerlendirmeye tabi tutuldu.
Ortalama izleme süresinin 7- 8 yıl olduğu bu büyük çalışmada özellikle kalp krizi ve inme riskine odaklanıldı. Risk artışına neden olabilecek diğer etkenleri de göz önüne alan gelişmiş istatistik yöntemleri kullanıldı. Sonuç mesai uzadıkça sağlığımızın bozulduğunu gösterdi.

İnme tehlikesi
Fazla mesai yapanların normal çalışma süresi bitiminde işyerinden ayrılanlara göre daha sık inme geçirdikleri ortaya çıktı. Kalp krizi riski de daha yüksek bulundu. Ama, araştırmacılar kalp krizine neden olabilecek diğer birçok etkeni de göz önüne alınca kriz riskinin yükseldiğini söylemek için yeterli kanıt olmadığı sonucuna vardı.
Bu durumun bir istisnası vardı. Sosyoekonomik düzeyi düşük olan ve çalışma saatleri uzun olan kişilerde inme riskine ek olarak kalp krizi riski de anlamlı olarak arttıyordu.
Çalışmanın çoğu zarar

Birbirinden benzer ama farklı amaçlarla, değişik yöntemlerle yapılmış olan araştırmaların toplu olarak incelenmesi (metaanaliz) yararlı ama kesin kanıt oluşturucu değildir. Sonuçları dikkatle değerlendirilmelidir.
Bu araştırma güvenilir mi?
Avrupalı araştırmacıların yaptığı büyük toplu incelemeye dayanarak çalışma saatleri uzadıkça inme riskinin yükseldiği tartışması ikna edici bulunabilir. Buna karşılık, başka bir açıdan bakıp, sonuçların göründüğü gibi olmadığını söylemek de mümkün. Bir araştırmanın ortaya koyduğu verilere ne kadar güvenilebileceği kullanılan bilimsel metodlara bağlıdır. Tıp dilinde meta analiz denilen toplu incelemenin kaçınılamayacak bazı metod zayıflıkları bu güvenin tam olmasını engeller.

Metod güçlü mü?
Sözünü ettiğimiz çalışmada bir araya getirilip incelenen 25 araştırmanın birçok özelliğinin farklılık göstermesi, her bir araştırmada kullanılan istatistik yöntemlerinin ve incelenen öğelerin az veya çok değişik olması, sonuçlara tam olarak güvenilmesini güçleştiren etkenlerdir.
Bir diğer önemli nokta da kalp krizi ve inmeye zemin hazırlayan birçok başka etkenin tam anlamıyla hesaba katılabilmesinin mümkün olmamasıdır.
Dahası da var, araştırmaya katılan yarım milyonu aşkın kişiye bir haftada kaç saat çalıştıkları sadece bir kez sorulmuş olması ve bu çalışma koşullarının değişebileceğinin hesaba katılmaması da başka bir eksikliktir.
Bu ve benzer toplu incelemelerden elde edilen veriler fikir verici olsalar da kesin kanıt olarak kabul edilemezler. Ama işe yaramaz diyerek bir kenara atılacak kadarda değersiz de değillerdir.
O halde ne yapmalıyız? Bu konuda yapılan, metodolojisi güçlü büyük araştırmaların sonuçlarına bakmalıyız. Ayrıca sonuçlar akla yakın mı, biyolojik olarak gerçekleşmesi mümkün mü diye sormalıyız.
Çalışmanın çoğu zarar
Japon bilim insanları yaptıkları araştırmada haftada 40 saat çalışanların kalp krizi riskini bir olarak kabul ettiler. Haftalık çalışma süreleri 41 ile 60 saat arasındakilerde riskin biraz yükseldiğini, 60 saatten fazla çalışanlarda ise riskin ikiye katlandığını saptadılar.
Diğer araştırmalar
Uzayan çalışma saatleriyle sağlık arasındaki ilişkiyi araştıran bilimsel çalışmaların birçoğunun sonucu bir olumsuzluğun varlığını doğruluyor. 5 yıl önce European Heart Journal’de yayımlanan bir araştırma buna bir örnek. 6 bin İngiliz memuru üstünde yapılan bu bilimsel çalışmada fazla mesainin kalp sağlığı üstüne etkisi olup olmadığı araştırıldı. Ortalama 11 yıl izlenen memurlar arasında normal günlük çalışma süresine ek olarak 3 saat veya daha fazla mesai yapan memurlarda kalp krizi riskinin yarı yarıya hatta daha fazla yükseldiği ortaya çıktı. 2000’li yılların başında Japonya’da yapılan bir araştırmada da benzer sonuçlar elde edildi. Araştırmacılar, fazla mesai yapanların daha sık kalp krizi geçirdiğini saptadı. Başka araştırmacılar uzun çalışma saatlerinin kalp damar hastalığının yanı sıra diyabet riskini de arttırdığını gösterdi. Kısacası fazla çalışmanın, herkese olmasa da birçoğumuzun sağlığına olumsuz etkisi olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuçlar akla yatkın
Uzun çalışma saatlerinin sağlık sorunlarına yol açabileceği biyolojik olarak da akla yakın. Çalışma saatleri uzadıkça uykuya ayrılan zaman azalır. Uykusuzluğun birçok hastalığa katkıda bulunduğu biliniyor. Çoğu insanın işyerindeki saatlerinin büyük bölümü oturarak geçiyor. Oturmanın kalp damar sistemine olumsuz etki yaptıği, kilo almayı kolaylaştırdığını kanıtlayan birçok araştırma var. Bir diğer nokta da fazla mesainin stres yaratıcı etkisi olduğu ve bu yolla sağlığı olumsuz etkilediği. Uzmanlar, eve geç gitmek zorunda kalanların beslenmelerinin düzensiz ve sağlıksız olduğunu, düzenli spor yapamadıklarını, bu etkenlerin de inme ve kalp krizi oluşumuna katkıda bulunduğunu söylüyorlar.
Çalışmanın çoğu zarar
Doktor üstünde yapılan ayrıntılı bir karşılaştırmalı çalışmada, uzun saatler çalışmanın, yorgunluk ve uyusuzluğun vücutta ne gibi olumsuz değişikliklere yol açtığı incelendi. Doktorların büyük ve küçük tansiyonlarının nöbetçiyken az da olsa yükseldiği saptandı. Nöbet tuttuklarında, sabaha karşı kalplerinde erken vurulardan (kırmızi oklar) kaynaklanan düzensizlikler oluştuğu görüldü. Kan ve idrar tahlilleriyle vücudun tehlikede olduğu zaman salgıladığı stres hormonlarının ve yangı belirtisi olan maddelerin düzeyi ölçüldüğünde, nöbet sırasında doktorların vücudunda bu zararlı maddelerin fazla miktarda salgılandığı ortaya çıktı.
Doktorluğun riski
Uzun hem de çok uzun saatler kesintisiz çalışmak durumunda olanların başında doktorlar gelir. Bir grup doktor üzerinde yapılan bir araştırma fazla çalışmanın vücudumuzu nasıl etkilediğini göstermesi açısından fikir verici. European Heart Journal adlı saygın dergide 6 yıl önce yayımlanan Avusturya kaynaklı bir bilimsel çalışmada 30 doktor incelendi. Kan ve idrar tahlilleri yapıldı, EKG ve tansiyon ölçümleri sürekli olarak kaydedildi. 8 saat çalışan doktorlarla 24 saat nöbet tutan doktorlar karşılaştırıldı. Ayrıca her doktorun 8 saat çalışırkenki durumuyla 24 saat nöbet tuttuğu zamanki durumu karşılaştırıldı. Sonuçlar, uzun çalışma saatlerinin ve uykusuzluğun insan vücudunda ciddi biyolojik ve kimyasal düzensizliklere yol açtığını ortaya koydu.
Sorun doktorlarla sınırlı değil. Küreselleşmeyle şiddetlenen rekabet ortamında çalışma saatleri uzayan insanların çoğu, işsiz kalma korkusuyla bu sağlıksız duruma boyun eğmek zorunda kalıyor. Kendi islerinde çalışanların durumu farklı değil. Uzun çalışma saatleri kendimize ayıracağımız zamandan çalıyor, uyku süremizi kısaltıyor, kalitesini bozuyor ve sağlığımızı tehdit ediyor.
SON SÖZ: Araştırmalar, ‘Aylaklığa Övgü’ adlı bir kitabın yazarı Bertrand Russel’ın sözüne kulak vermek gerektiğini düşündürüyor: “Doktor olsam, işini çok önemseyen herkese bir tatil reçetesi yazardım”