Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Doğu Avrupa’da komünist rejimlerin yıkılmasından sonra, demokrasi tek geçerli yönetim biçimi oldu. 21. yüzyıla bir iyimserlik havası içinde girildi. Ancak süre geçtikçe bu iyimserlik havası dağılmaya başladı. Siyasal bilimciler şimdi, giderek daha sık görülmeye başlayan yeni bir yönetim biçimini anlamaya çalışıyorlar.
Bu yönetim biçimleri ne tam demokrasi, ne tam diktatörlük. İkisi arasında gri bir bölge. Bu rejimlere, liberal olmayan demokrasiler, demokratik otoriterlik, seçimli otoriterlik, popülist otoriterlik, plebisitçi otoriterlik gibi adlar veriliyor. Bu gri bölgede yer alan devletler farklı özelliklere sahip. O nedenle bir model oluşturmak güç. Bu tür demokrasilere örnek Putin’in Rusya’sı, Chavez’in Venezuela’sı. Ancak güney doğu Asya’da, Latin Amerika’da başka çok örnek var.
Freedom House’in 2010 raporuna göre, demokraside gerileme var. Hükümetler genelde serbest seçim yapıyorlar. Ancak yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi liberal demokrasinin özünü oluşturan temel değerlerine saygılı davranmıyorlar. Ayrıca keyfi tutuklamalar, insan hakları ihlalleri birçok ülkede demokrasinin kurumsallaşmasını engelliyor.
Fareed Zakaria, liberal olmayan demokrasilerde iktidarların yatay ve dikey yetki gaspından söz eder. Yatay yetki gaspı, iktidarın, yargı gibi diğer devlet organlarının; dikey yetki gaspı ise, basın gibi devlet dışındaki kurumların yetkilerini gasp etmesi.
Carothers’e göre, günümüzde yapılan yanlışlardan biri, otoriter rejimden kurtulmanın demokrasiye geçiş olduğunu sanmak. Oysa günümüzde sıkça görülen model, bu devletlerin dürüst seçimler, sınırlı bir çoğulculuk, muhalif partiler gibi bazı demokratik öğeler içeren ama gerçekte demokrasi olmayan rejimlerle yönetilmeleri. Bu yönetim biçimleri, demokrasiyi amaçlayan geçiş rejimleri değil. Demokrasiye alternatif oluşturan, kalıcı rejimler.
Carothers bu rejimleri, sınırlı çoğulcu ve güç egemen olarak iki kategoride topluyor. Güç egemen yönetimlerde, devlet ile siyasal iktidarı ayıran çizgi ortadan kalkıyor. Devletin mali kaynakları, devlet memurları, devletin elindeki televizyon gibi iletişim araçları, polis gücü iktidarın hizmetine giriyor. Yargı iktidarın denetimine geçiyor. Bu gibi ülkelerin demokrasiye geçmeleri, alternatif güç odaklarının oluşmasına bağlı.
Freedom House 2010 raporunda Türkiye’nin “kısmen özgür” devletler arasında yer aldığını görüyoruz. Bu kategorideki devletlerin özellikleri şunlar: Hukuk devleti zayıf. Yolsuzluklar ileri düzeyde. Etnik ya da dinsel mücadeleler var. Sınırlı bir çoğulculuk görüntüsü altında tek parti egemenliği geçerli.
Economist Intelligence Unit’in 2010 raporu Türk demokrasisi hakkında daha ayrıntılı bilgi veriyor. Türkiye, tam demokrasi ve kusurlu demokrasilerden sonra gelen “hibrid ülkeler” sınıfına giriyor. Seçim notu 7.9. Buna karşılık katılım 3.9, demokrasi kültürü 5, hak ve özgürlükler 4.7. Başka bir deyişle, Türkiye’de secimler dürüst yapılıyor. Ancak özgürlükler sınırlı, katılım zayıf, demokrasi kültürü iyi değil.
Yabancı gözlemcilerin bu saptamalarını, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni en çok ihlal eden devlet olduğunu gösteren rakamlarla tamamlayabiliriz.
Günümüzde Türkiye’de uygulanan demokrasinin pek çok temel kusuru var. Demokrasi iktidarın bölünmesine dayanan bir yönetim biçimi. Yargı, basın, sivil toplum kendilerine tanınan yetki alanları içinde iktidara ortak olurlar. İktidarın bölünmesi, siyasal iktidarın denetlenmesini, hesap verebilir bir iktidar olmasını sağlar. Demokrasi kurumsal çoğulculuğu içerir. Birbirleriyle rekabet eden bağımsız güç merkezleri demokrasinin omurgasını oluşturur. Kurumsal çoğulculuk aynı zamanda katılımı sağlar.
Oysa, Türkiye’deki demokrasinin en büyük özelliği iktidarın tek elde toplanması. Büyük bir güç yoğunlaşması oluşması. Bağımsız kurumlara izin verilmemesi. İktidar denetiminde bir yargı, sindirilmiş bir basın, yandaşlarla doldurulan partileşmiş bir devlet, iyicene daraltılan bireysel hak ve özgürlükler alanı, keyfi tutuklamaların, yasadışı telefon dinlemelerinin, sabaha karşı yapılan aramaların, gözaltların yarattığı korku Türkiye’de bir baskı ortamı yaratıyor. Soluk alacak yer bırakmıyor. Türk demokrasisini “hibrid ülkeler” sınıfına sokuyor. Türk demokrasisi güç egemen yönetimler modelinin özelliklerini taşıyor. Bu ise gerçek demokrasi değil, demokrasiye alternatif bir model.
Ortadoğu’da demokrasi talepleriyle sokağa dökülen halka Batı’nın tavsiye ettiği Türk modeli böyle bir model. Arap halklarının bunu bilmelerinde yarar var.