Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun 3 günlük Türkiye ziyaretinin bilançosunu çıkarmak gerekiyorsa, aktif hanesine iki kazancı kaydetmek mümkün.
Bunlardan biri, bu ziyaretin, AB ile ilişkileri ve de reform projelerini uzunca bir durgunluk döneminden sonra yeniden gündeme getirmiş olmasıdır.
Doğrusu çoktandır böyle bir hareket görmüyorduk. Barroso ve yardımcılarının bu gezisi sayesinde, hükümetten muhalefete, meclisten medyaya kadar, herkes neredeyse unuttuğu AB’yi konuşur oldu.
Bir bakıma bu ziyaret, AB ile ilgili momentum’u, yani ivmeyi, tekrar canlandırmış oldu.
Bilançoda kaydedebileceğimiz diğer kazanım da, bu vesile ile, Türkiye’yi çeşitli yönleriyle yeniden keşfetmesi, belki de geçmişte iyi görmediği veya sezemediği bazı gerçekleri saptayabilmiş olmasıdır...

Farklı sesler
Türkiye açısından bilançonun pasif hanesine işlenecek bazı olumsuzluklar yok mu?
Bu sorunun yanıtı, Türkiye’deki çeşitli kesimlerin görüşlerine göre değişiyor. Açıkçası, Barroso’nun belli başlı meseleler üzerinde ortaya koyduğu tavra hükümetin yaklaşımı ile muhalefetin duruşu arasında önemli farklar var.
Türkiye’ye gelmeden önce Brüksel’de yaptığı açıklamada, (özellikle AKP’nin kapatılması davası ile ilgili olarak) “şaşkınlık” geçirdiğini söyleyen Barroso’nun herhalde Ankara’daki görüşmelerinin sonunda “kafası karışmış” olsa gerek.
AKP aleyhindeki dava, aslında bu ziyaretin normal gündemini de etkilemiş ve Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir anlaşmazlık konusu haline gelmiştir.
Çünkü bu mesele, ister istemez, komisyonu (ve genelde AB camiasını), Türkiye’deki demokrasi - laiklik tartışmalarının içine çekmiştir.
Barroso Meclis’teki konuşmasında ve diğer beyanlarında, mümkün olduğu kadar buna angaje olmamaya özen göstermiş ve daha çok Avrupalıların düşüncelerini ve topluluktaki uygulamaları anlatmakla yetinmiştir. Ancak bu kadarı dahi, çeşitli çevrelerin, satırlar arasında okuduklarını kendi açılarından değerlendirip tavırlarını ortaya koymalarını önleyememiştir.
Örneğin muhalefet (başta siyasi partiler olmak üzere toplumun önemli bir kesimi) Barroso’nun laiklik ve AKP davası ile ilgili beyanlarını tatminkâr bulmamıştır. Örneğin bu çevrelere göre, Türkiye demokrasi uğruna laikliği feda edemez, bu konuda geri adım atamaz.
Aynı şekilde, gene muhalefete göre, Barroso’nun Anayasa Mahkemesi’ne, daha yargı sürecinin başında, bazı tavsiyelerde bulunması, Türkiye’nin yargı sistemine ve içişlerine müdahalesidir.
Barroso ve yardımcıları, en azından bu ziyarette Türkiye’de bu konudaki görüşlerin ne kadar farklı olduğunu görmüş oldu...

Uzlaşma çağrısı
Barroso’yu dün İstanbul’da Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın verdiği öğle yemeğinde dinlerken, Türkiye’deki değişik eğilimleri ve duyarlılıkların farkında olduğunu gördük.
Bu bağlamda, komisyon başkanı AB’nin kendi bünyesi içinde de, farklı görüşler ortaya çıktığında, mutlaka bir uzlaşma sağlamaya çalıştığını belirtti.
Uzlaşma zihniyetinin AB ile müzakere sürecinden de hâkim olması gerektiğini anımsatan Barroso, Türkiye’ye şu mesajı verdi: “Her zaman istediğimizi tam olarak sağlayamayız. Taviz, zaaf değildir. Esas olan uzlaşma ruhudur”...