Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB ile 2005’te başlayan üyelik müzakerelerinde tam bir yıldır yeni tek bir fasıl açılmadı. Yani bu, görüşme sürecinin kilitlenmiş olduğu ve üyelik perspektifinde hiçbir ilerleme kaydedilmediği anlamına geliyor.
Geçen gün Macaristan’ın 6 aylık AB başkanlığı görevi, aynen ondan önceki Belçika başkanlığı dönemi gibi, bu alanda tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. Oysa Macaristan yıl başında bu koltuğa oturduğu zaman, katılım müzakerelerinde en azından gündemdeki bir faslın (“Rekabet Politikası” başlıklı dosyanın) açılabileceğini ümit edilmişti. Ne yazık ki, Macarlar da, selefleri Belçikalılar gibi bunu gerçekleştiremediler.
Bu faslın neden açılamadığı hâlâ tartışma konusu. AB yetkilileri Türkiye’nin bu zor konunun ele alınabilmesi için gereken şartları yerine getirmediğini iddia ediyorlar. Türk yetkililer ise, AB’nin bu aşamada kabul edilemeyecek bazı ikincil şartlar ortaya koyduğunu öne sürüyorlar.
Sonuçta Macaristan’ın başkanlık dönemine bağlanan umutlar da boşa çıktı. Önceki gün Macar Dışişleri Bakanı Janos Martony, görevini tamamlarken yaptığı konuşmada, “Türkiye ile yakın ilişkilerin kurulabilmesini önemli bir başarı“ olarak gösterdi. Kendisine bu temasların üyelik müzakerelerine ne katkı sağladığını ve 6 ay içinde tek bir faslın açılamamasını nasıl bir başarı saydığını sormak gerek...
* * *
AB ile 6 yıla yakın bir zamandır süren katılım müzakerelerinde sadece 13 fasıl açılabildi. Kıbrıs Rum yönetiminin talebiyle Türk limanlarının açılmasına ilişkin ek protokoller uygulanmıyor diye, 8 fasıl askıya alındı. Fransa’nın da çabasıyla bazı önemli dosyalar hâlâ askıda. Açılabilecek olan topu topu 3 fasıl kaldı.
“Rekabet Politikası” bunlardan biri. O da bir türlü açılamıyor ve sonuçta müzakere süreci kilitlenmiş bulunuyor.
Türkiye bu uzun süreçte “sıfır fasıl” sorunu ile cenkleşirken, aynı zamanda üyelik müzakereleri başlayan Hırvatistan, işi bitirdi bile.
Macar Bakan giderayak yaptığı açıklamada, Hırvatistan ile müzakerelerin sonuçlandığını ilan etti. Martony bu “tarihi olay”ın diğer Balkan ülkelerinin AB üyeliği yolunu açacağını da belirtti.
Böylece birlikte yola koyulduğumuz Hırvatistan önümüzdeki yıl AB’nin 28. üyesi oluyor. Bakan’ın dediği gibi ardından Sırbistan dahil, diğer Balkan ülkelerine sıra gelecek.
Türkiye için müzakere sürecindeki tıkanıklığın yanı sıra, ufukları karartan başka belirtiler de var.
Polonya’nın başkanlığı sona erince, yılbaşında bu görevi Danimarka devralacak. Daha kötüsü, 1 Temmuz 2012’de bu koltuğa Kıbrıs Rum Yönetimi oturacak! Fasılların akıbeti ne olur, bir düşünün.
Bir başka olumsuz işaret de, AB’nin yeni açıklanan 2014-20 bütçe tasarısında, Türkiye’nin adının geçmemesidir. Böylece üyelik umutları 2020’lere kayıyor...
* * *
Müzakere sürecine dönersek, Polonya aslında bu işi ilerletmek konusunda iyi niyetli. Cumhurbaşkanı Komonowski geçenlerde Türkiye-AB müzakerelerinin devam etmesi için “her fırsatı kullanacağını” söylemişti. Polonya’nın önünde şimdi bu beyanın arkasında durmak için bir fırsat var.
Ama bırakın makul vadeli bir üyelik perspektifini, nerdeyse ölü noktada bulunan müzakere sürecinin yeniden canlanması ihtimali de oldukça zayıf görünüyor.
Türkiye’de AB konusunun gündemden düşmesi, eski ilgi ve heyecanın kalmaması, giderek artan düş kırıklığının ve güvensizliğin göstergesidir.
AB bunun farkındadır elbet. Peki, bundan böyle ne yapmayı düşünüyor?