Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’de parti kapatma davasıyla ilgili gelişmeler karşısında, ABD ile AB’nin aldığı tavırda bazı önemli farklılıklar kendini belli ediyor.
Temelde Avrupalılarla Amerikalıların olaya bakış açısı hemen hemen aynı. Washington da, Brüksel de demokratik ilkeler açısından parti kapatma girişimini doğru bulmuyor, Türkiye’nin reform yolunda yeni adımlar atması gerektiğini savunuyor.
Ancak ABD’nin olup bitenleri ve Türkiye’nin özelliklerini değerlendirme tarzı daha değişik.
Son günlerde Jose Manuel Barroso başta olmak üzere AB yetkililerinin beyanları ile Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve diğer Amerikan yetkililerinin konuşmaları, bu yaklaşım ve üslup farkını ortaya koyuyor.
Bununla beraber, hemen şunu ekleyelim ki, Rice‘ın Washington’da Amerikan-Türk Konseyi’nde (ATC) son söyledikleri, daha önceki ABD tavrını “rektifiye” ettiği gibi, Barroso‘nun Türkiye’deki temaslarından sonra verdiği demeçler de, daha önce beyan edilen AB pozisyonunu da daha gerçekçi bir çizgiye getirmiş bulunuyor...

Laiklik vurgusu
Rice’ın söylediklerinde en önemli nokta, Türkiye’de laikliğe (bu sözcüğü üç kez kullanarak) vurgu yapmasıdır.
Bu ifade, Washington’un AKP davası krizinin Türkiye’de sadece demokrasi üzerinde değil, laiklik konusunda da yarattığı duyarlılığı dikkate aldığını gösteriyor. AB yetkilileri ise bu hassasiyeti sezmekte ve konuşmalarında belirtmekte aynı dikkati göstermiyorlar.
Rice ve diğer ABD yetkililerinin (Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Matt Bryza gibi) Türkiye’nin laik yapısına ilişkin sözleri, geçmişte Washington’da sıkça duyulan ve Ankara’nın ters tepkilerine yol açan “ılımlı İslam” terminolojisine artık itibar edilmediğini gösteriyor.
ABD Dışişleri Bakanı’nın ATC’deki konuşmasında AKP ile ilgili yargı sürecine müdahale etmekten kaçınması da, Washington’un Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetini de dikkate aldığını ortaya koyuyor. AB’nin bu husustaki tavrı ise şimdiye kadar farklı olmuştur. Ancak Türkiye’den gelen tepkiler üzerine, Avrupalıların da şimdi biraz daha dikkatli davranmaya başladığı görülüyor.
Bununla beraber, Rice konuşmasında, demokratik değerlere ve seçmenlerin sesinin duyulması gereğine de değinmekten geri kalmadı. Bu da, Washington’un mesajlarını dengeli bir üslupla vermeye çalıştığının bir göstergesi...

Stratejik çıkarlar
ABD’nin, AB’ye nazaran parti kapatma davasına ve bu vesileyle, demokrasi ve laiklik tartışmalarına daha ihtiyatlı ve dengeli yaklaşmasının çeşitli nedenleri var.
ABD Türkiye’ye büyük önem veriyor ve ilişkilerin düzeldiği bir süreçte, yeni sürtüşmelerin çıkmasını istemiyor. Stratejik çıkarlar, Washington’u her zaman daha pragmatik davranmaya sevk etmiştir. Bu bağlamda ABD yönetimi, Türkiye’nin özelliklerini ve duyarlılıklarını dikkate alan bir tavır sergilemektedir.
AB de Türkiye ile ilişkilerin önemini bilmekle beraber, kendi ilkelerini ve parametrelerini de ön planda tutmak zorunluğunu duymaktadır. Bu nedenle, önceliği demokratik değerlere vermekte ve bunları savunurken bunun bir müdahale olarak algılanmaması gerektiğini düşünmektedir.
Özetle, yukarıda belirttiğimiz gibi, bu meselede ABD ile AB arasındaki fark daha çok yaklaşım ve üsluptadır, yoksa temelde bakış açısında değil...