Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Küba'dan Kongo'ya, Malezya'dan Zimbabwe'ye kadar çeşitli Üçüncü Dünya ülkeleri, ABD ile dalga geçiyor. Kimi ona Muz Cumhuriyeti sıfatını yakıştırıyor, kimi onu Miki Fare'ye benzetiyor, kimi de onun çökmekte olduğunu iddia ediyor.
       Dünyanın tek süper devleti ve en güçlü demokrasisi, sonuçları bir türlü alınamayan geçen haftaki seçimlerin ardından, öylesine traji - komik bir duruma düşmüş bulunuyor.
       Demokrasi dünyası hala başkanını seçemeyen ABD'nin bu haline şaşkınlıkla bakarken, Afrika'dan Asya'ya ve Latin Amerika'ya kadar demokrasi özürlü ülkeler de, rejimlerini eleştiren ABD'den adeta hıncını alıyor.
       * * *
       ASLINDA kulağa hoş da gelse, bu konuda söz söyleyecek en son kişiler, ülkelerini totaliter veya tek partili sistemle yöneten liderlerdir.
       Bu ülkelerde "formalite icabı" yapılan seçimlerin, bırakın demokrasi ile, siyasi etik ile de ilgisi yok. Bu rejimler vatandaşların sandık başına gitmesi işlemini, demokrasinin göstergesi sayarlar. Ama bu seçimler baskı altında ve çeşitli düzenbazlıklar ve hilelerle yapılıyor, o ayrı... Kaldı ki, bu rejimlerin savunucuları bilmezler ki, demokrasi sadece 4 - 5 yılda bir belirli "temsilciler"e veya yöneticilere oy vermek işleminden ibaret değil. Gerçek demokrasi, çoğulcu kurumların varlığı ve özgürce işleyişi ile ölçülür.
       * * *
      
ABD'nin iki başkan adayı arasındaki kıl payı oy farkından iki yüzyıldır uygulanan seçim sisteminden ve bazı eyaletlerdeki hatalardan veya usulsüzlüklerden dolayı, Beyaz Saray'a girecek liderini hala seçememiş olması, bir rezalet sayılabilir. Nitekim ABD bu nedenle içteki siyasal bir krizin eşiğine geldiği gibi, dünyanın gözünde de çok küçük düşmüştür.
       Ancak siyasal bilimci Stephen Hess'in belirttiği gibi bu, bir anayasal kriz değil, bir seçim krizidir. Amerikan demokrasisi işliyor. Er geç seçimin galibi ilan edilecek ve mesele kapanacaktır...
       Bu "zayıf" anında dahi, ABD demokrasi alanındaki "gücü"nü şöyle gösteriyor:
       * Tek oyun hesabı dahi soruluyor.
       * Hatalar, hileler şeffaflık içinde gözlerin önüne seriliyor.
       * Hukuk devleti anlayışı ile sonuçlar üzerindeki anlaşmazlıklar, mahkemeye sunuluyor.
       * Hakkını arayanlar sokaklara dökülmüyor, şiddete başvurmuyor.
       * Hiçbir kurum (ve tabii ordu) dayatmaya gitmiyor.
       * "İki dereceli" seçim sistemi tartışmaya açılıyor; bazı düşünürler ve politikacılar sitemin - anayasal yollardan - değişmesi zamanının geldiğini savunuyor.
       * İki aday da, belirlenecek sonuca saygılı olacakları taahhüdünde bulunuyor.
       * * *
       BİRKAÇ gün sonra kesin sonuca göre Al Gore veya George W. Bush, Beyaz Saray'daki koltuğa oturacak ve bu kriz geride kalacak.
       Ancak bu olay Amerikan toplumunun iyice bölünmüş olduğunu ve yeni başkanın çok az farkla bunun yarısını temsil edeceğini gösteriyor.
       Seçim günü İstanbul'da bulunan siyasal bilimci Prof. Howard Reiter'e sorduk: Bu durum, başkanın seçmenden aldığı yetkiyi zayıflatmaz ve durumunu sarsmaz mı? Yanıtı: ABD'de seçim yarışından sonra herkesin yeni başkanın etrafında toplanması, başkanın da partilerüstü politikalar izlemesi geleneği vardır.
       Demokrasiyi yaşatan faktörlerden biri de bu tür geleneklerdir...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr