Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       AB Komisyonu'nun Türkiye raporunu bir "karne" olarak kabul edersek, verilen notu şöyle özetleyebiliriz:
       Ekonomi: İyi.
       Siyaset: Zayıf.
       Hoşumuza gitmeyebilir, ama bu not, durumumuzu yansıtıyor.
       İkmale kalmamak için kırık notu düzeltmemiz, bu amaçla daha çok çalışmamız gerekiyor...
       Ancak şunu da hatırlamamızda yarar var: Geçen yılki duruma göre, şimdi verilen not oldukça cesaret verici. Bu, bir hayli mesafe katedildiğini ve "sınıfı geçme" şanslarının şimdi daha parlak olduğunu gösteriyor...
       * * *
       AVRUPA Birliği'nin yürütme organı olan Komisyon'un üyelik için başvuran diğer ülkelerle beraber, Türkiye için hazırladığı değerlendirme raporunun en önemli yanı, kuşkusuz Türkiye'yi artık açıkça "aday" olarak tescil etmesidir. Komisyon, böylece geçen yılki Lüksemburg zirvesinde sergilenen "ayırımcı" tutumuna son vermiştir.
      
Ankara'nın şimdiye kadar AB'ye karşı kırgınlığının - ve sert tepkisinin - başlıca nedeni, Lüksemburg zirvesinde ve sonrasında, Türkiye'nin aday olarak sayılmaması, hatta AB yetkililerinin Türkiye için bu sözcüğü kullanmaktan çekinmesi idi. Şimdi AB Komisyonu'nun "değerlendirme raporu" vesilesi ile Türkiye'ye diğer adaylar gibi "eşit bir statü" vermesi, önemli bir gelişme. O halde bu, Türkiye - AB ilişkilerinin yeniden hareketlenmesine, kesik olan diyaloğun başlamasına yol açacak mı?
       Bu raporun ışığında, AB Bakanlar Konseyi'nde ve ardından aralıkta Viyana'da yapılacak zirve toplantısında Komisyon'un tavrı benimsenirse, bu engel kalkmış olacaktır. Cumhurbaşkanı Demirel daha geçen gün "aday deseler, mesele biter" demiyor muydu?..
       * * *
       RAPOR bizce dengeli ve yapıcı bir tavır sergilemesi bakımından da, AB'de havanın Türkiye'nin lehinde düzelmekte olduğunu gösteriyor. Diğer bir deyişle, rapor, Komisyon'un verdiği "kanaat notu"nun "iyi"ye meylettiğini ortaya koyuyor...
       Raporun ekonomik bölümünde, Türkiye'nin kalkınma hızından özel sektörün dinamizmine kadar çeşitli alanlarda kaydetiği gelişme oldukça olumlu bir üslupla anlatılıyor. Ancak bazı spesifik konularda AB standartlarına ulaşmak için daha yapılması gereken çok şey olduğu belirtiliyor ve bunların ne olduğu da açıklanıyor.
       Raporun siyasal bölümünde ise, bu yıl Türkiye'deki belli başlı siyasal olaylar sıralandıktan sonra, Türkiye'nin demokratik özelliklere sahip olduğu belirtiliyor; ancak insan hakları ve ifade özgürlüğü alanlarındaki aksaklıklara da, örnekleri ile işaret ediliyor ve bazı uygulamaların AB standartlarına aykırı olduğu vurgulanıyor.
       Bununla beraber, siyasal bölümdeki ifadeler (bundan önceki beyanların aksine) ılımlı ve anlayışlı bir yaklaşım sergiliyor. Kürt sorunu ve Kıbrıs konusundaki cümlelerin de dikkatle kaleme alındığı seziliyor.
       * * *
       RAPORDA yanlış ifadeler ve değerlendirmeler yok mu? Var tabii. Ama açıkçası fazla değil, ayrıca kırıcı, itici bir havası da yok.
       Yukarıda belirttiğimiz gibi, özellikle siyasal bölümde Türkiye'ye verilen düşük not, hoşumuza gitmeyebilir. Belki "yabancılardan" geldiği için... Yoksa bu tespitler ve değerlendirmeler - fazlası ile - Türkiye'de, siyasal çevrelerde ve medyada yapılıyor.
       Bu nedenle rapora kızmamalı. Diğer adayların yaptığı gibi, bunu objektif bir "durum değerlendirmesi" ve bir "notu düzeltme" çabası için, fırsat bilmeli.
       Ayrıca AB'ye "küsmek"ten vazgeçilerek yeni bir "açılım" denenmeli.
Aslında AB ile anlaşmazlığımız sadece "aday" sözcüğünden kaynaklanmıyor. AB, Türkiye'ye "aday" dedikten sonra, yükümlülüklerini yerine getirecek, örneğin söz verdiği mali yardımı yapacak mı? Bunları AB ile tartışmak ve "Avrupa Stratejisi"nin öngördüğü işbirliği konularını konuşmak (yani diyalog kurmak) lazım.
       Bir de tabii - en önemlisi - içerde siyasal ve ekonomik alanda beklenen reformları bir an önce gerçekleştirmek şart. Esas not ona göre veriliyor çünkü...




Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr