Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ekonomik kriz Türk kamuoyuna AB'yi unutturdu adeta. Son haftalarda AB "yol haritası" sayılan Ulusal Program'dan ve bu çerçevede gerçekleştirilmesi gereken reformlardan söz edilmez oldu.
Dün "DaimerChrysler AŞ"nin İstanbul'da düzenlediği "Türkiye ve Avrupa" konulu seminer, işadamlarından medyaya kadar çeşitli çevrelerin AB üyeliği konusunu hatırlamasına vesile oldu. Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın da aralarında bulunduğu yerli ve yabancı konuşmacıların söyledikleri, bir kez daha Türkiye'nin AB ile bütünleşme sürecinde, yapması gereken işleri aksatmadan gerçekleştirmesinin önemini ortaya koydu.
Türkiye'nin karşılaştığı ciddi ekonomik krizin başka konuları geri plana itmesi doğal. Ancak ekonomiyi düzeltmek için hazırlanan program ile, AB ile tam üyelik yolunu açacak olan Ulusal Program arasında sıkı bir ilinti var. İki program birbiri ile örtüşüyor. Dünkü seminerde belirtildiği gibi, ekonomik ve siyasal reformların birlikte hayata geçirilmesi gerekiyor. Ve son kriz, bunun bilincine varılması ve bu yönde bir kararlılığın oluşması için tarihi fırsat oluşturuyor...
* * *
SEMİNERE ani rahatsızlığı nedeni ile katılamayan AB'nin genişlemeden sorumlu yetkilisi Günter Verheugen'in, bir yardımcısı tarafından okunan demeci, çok önemli mesajlar içeriyor.
Verheugen, Türkiye'nin tam üyelik yoluna girmesi için mutlaka siyasal reformları gerçekleştirmesinin, bu arada Kopenhag kriterlerini eksiksiz olarak yerine getirmesinin zorunlu olduğunu belirtiyor. Bu bağlamda Verheugen AB'nin Türkiye'de cezaevlerinde aylardır süren açlık grevine bir an önce son verilmesini beklediğini söyleyerek bu konuda Türk hükümetine bir çağrıda bulunuyor.
Verheugen'in beklentiler arasında saydığı diğer bir konu da Kıbrıs. Bu meselede kaygılı olduğunu belirten AB yöneticisi açık konuşuyor ve "zaman faktörü giderek daha önemli bir rol oynuyor" diyor.
Verheugen'in bir yardımcısı özel sohbetimizde bunu daha da açıyor ve 2002 yılının ortalarında (yani sadece bir yıl sonra) AB'nin Kıbrıs'ın üyeliğini ele alıp bir karara bağlayacağını söylüyor ve bu arada çözüm yolunda bir ilerleme olmadığı takdirde o yılın sonunda sadece Güney Kıbrıs'ın üyeliğinin söz konusu olabileceğini belirtiyor...
* * *
DİĞER konuşmalardan ve Yılmaz ile Avrupa Parlamentosu üyesi Dr. Renate Sommer arasındaki tartışmadan çıkan sonuç şu: Türkiye ile AB arasında hala bir "frekans farkı" var...
Ankara, AB ile bütünleşme konusunda kararlı. Ama reformları Ulusal Program'da belirtilen vadeler içinde gerçekleştirmek niyetinde. Ancak bu yolda, Yılmaz'ın belirttiği gibi, bunu pek istemeyenlerin çıkardığı engeller de duruyor. Türkiye'nin beklentisi, AB'nin Türkiye'nin durumunu anlaması, ona destek olması ve şans tanımasıdır.
AB'nin tutumu ise, Türkiye'nin üyeliğin gerektirdiği şartları (özellikle insan hakları, demokrasi konularında) harfiyen yerine getirmesi, ayrıca Kıbrıs gibi dış sorunlarda da esnek davranmasıdır. Verheugen ve diğer diplomatlar bu beklentileri yumuşak bir üslupla dile getiriyorlar. Dr. Sommer ise bunu daha kabaca söylüyor ve "tüm adaylar eşittir, Türkiye'ye ayrıcalık tanınamaz" diyor.
Son krizin bir ara unutturduğu AB konusunda son durum bu...