Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

DÜNKÜ yazımızda “Kürt açılımı”na yol açan çeşitli nedenlerin analizini yaparken, bu girişimin sırf “dış etkenler” veya bir “ABD planı” ile irtibatlandırılmasının doğru olmadığını belirtmiştik.
Hükümetin inisiyatifine karşı çıkanların son olarak bu açılımı ilişkilendirdikleri Amerikan kaynaklı “plan” da, Washington’daki Atlantik Konseyi’nin Türkiye’deki Kürt sorunuyla ilgili Nisan 2009 tarihli bir rapordur.
Bu kapsamlı rapor, sorunun çözümü için “tavsiye” niteliğinde birtakım görüşlere yer veriyor. Örneğin, çatışmaların durması için alınması gereken önlemler arasında, kademeli bir affın çıkarılmasını, DTP’li tutukluların serbest bırakılmasını, PKK ile diyalog kurulamayacağına göre DTP’den arabulucu olarak yararlanılmasını, Anayasa’da ve Türk Ceza Kanunu’nda bazı değişikliklerin yapılmasını öneriyor...
Bu “tavsiyeler”i öne süren Atlantik Konseyi, ABD’deki sayısız düşünce kuruluşlarından biridir. Rapor ABD hükümeti adına çıkarılmış, yani resmi nitelikte bir belge veya bazı gazetelerde kullanılan deyimiyle ABD’nin Ankara’ya ilettiği bir “yol haritası” değildir.

Kırmızı çizgiler
RAPORDA yer alan görüşler veya tavsiyeler doğrultusunda, daha birçok kuruluşun ve uzmanın kaleme aldığı pek çok rapor ve makale var. Yani bunlar ilk kez ortaya atılan fikirler değil.
“Kürt açılımını” bu fikirlerle özdeşleştirebilmek için, hükümetin sözü geçen rapordaki tavsiyeleri benimsemiş ve ona göre ortaya bir plan koymuş olması gerekir.
Oysa muhalefet dahi, ortada bir plan bulunmadığını ve dolayısıyla hükümetle bu konuda masaya oturmak için bir neden bulunmadığını söylüyor. Ama nasılsa, “açılım”ın bu raporu esas aldığını öne sürüyor.
İçişleri Bakanı dahil hükümet yetkililerinin demeçleri, MGK’nın son bildirisi ve dün de Genelkurmay Başkanı’nın mesajı, Türkiye’nin bu meseledeki “kırmızı çizgileri”ni açıkça ortaya koymuş bulunuyor. Türkiye’nin üniter yapısı, bölünmez bütünlüğü, resmi dili, Anayasa’nın değişmez maddeleri, terörle mücadelenin devamı gibi parametreler bu çizgiler arasında yer alıyor.
Resmi ağızların yaptığı açıklamaların ışığında, “dışarıdan gelen telkinler”in Türkiye’nin “kırmızı çizgileri” ile bağdaşamayacağı açıktır.
Bu açılım henüz somut herhangi bir plan üretme aşamasına gelmediğine göre, yapılan temas ve çalışmalarda da herhalde bu çizgiler dikkate alınacaktır.
Bu arada Türkiye’nin hazırlayacağı planda, dışarıdan yapılan telkinlere uygun bazı hususların bulunması da yadırganmamalıdır. Dün de belirttiğimiz gibi, Türkiye doğru olanı, “yabancı kompleksi”ne kapılmadan, özgüvenle ve cesaretle yapabilmelidir.
Bu bağlamda açılım sürecinde tüm siyasi ve sivil güçlerin sükûnet ve olgunlukla (son günlerde görüldüğü gibi kavga ederek değil) birlikte çalışması ve sorunu çözebilecek formüller üzerinde anlaşması gerekir.

Yeni ufuklar
TÜRKİYE şimdi bu sorunu çözümleme fırsatını kaçırmamalıdır. Yıllardan beri süregelen terörün ülkeye nelere mal olduğu ortada. Prensipte çözüm için askeri alanda olduğu kadar, siyasal, sosyal ve ekonomik alanda da bazı adımların atılması gerektiği konusunda artık yaygın bir kanı var.
Mesele yıllar boyunca Türkiye’yi dış politikada da, özellikle müttefikleri ve komşularıyla ilişkilerinde büyük sıkıntıya sokmuştur. Açılımın bir çözüme yol açması Türkiye’yi bu alanda da rahatlatacak, bölgesel bir güç olarak önünü daha da açacaktır.