Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ankaradaki bu görüşmelerde belirlenen ortak stratejinin AByi direkt ilgilendiren en önemli unsuru, kuşkusuz KKTCnin izolasyonuna son verme sürecindeki tıkanıklıktır. Bu konuda Türk tarafının verdiği mesaj gayet net: AB, sözünü tutmalı ve öncelikle "tecriti" (veya halk dilinde ambargoyu) kaldırmalı. Bu taahhüdün yerine getirilmemesi ve hele bunun aksine bir kararın verilmesi, Kıbrıs sorununun seyrini değiştirecek, yeni komplikasyonlara yol açacaktır...* * *Geçen nisan ayındaki referandumdan sonra, AB - ve aynı zamanda ABD ve BM - Türk tarafına yıllardır uygulanan tecrit politikasına son verileceğini, bu yönde gereken düzenlemelerin yapılacağını ilan etmişti.Bunun - KKTCde ve Türkiyede bazılarının beklediği gibi - birkaç gün veya hafta içinde gerçekleşmeyeceğini bilen biliyordu. Çünkü bunun için kolektif siyasi kararlara ve aynı zamanda hukuki düzenlemelere ihtiyaç vardı. Nitekim aradan 4 aya yakın bir zaman geçtiği halde, hala "ambargonun kalkması" gerçekleşmedi. Şu an itibariyle de, pek yakında kalkmasını beklememeli...ABdeki sıkıntı, Komisyonun izolasyona son verilmesi eğilimine karşılık - Rum tarafının tetiklemesi ile - Konseyin bu konuyu hukuki açıdan ele alınması gerektiğini öne sürmesi ve oy çoğunluğu yerine oybirliği gereğini savunmasıdır. Bu da Rumlara kararı veto etme olanağını verecek, yani ambargonun kalkması olasılığı tehlikeye düşecektir.Şimdi Türk diplomasisi hem ABnin taahhüdünü yerine getirme konusunda siyasi iradesini ortaya koyması, hem de hukuki tartışmanın bir engele takılmaması için yoğun bir kampanya başlatıyor. Talat - Gül görüşmelerinde belirlenen stratejinin bir unsuru da budur.* * *Türk yetkililer, Gunter Verheugen dahil, komisyon üyelerinin eylül ayındaki bu tartışmada ağırlıklarını koyacaklarını ve sonunda verilen sözün yerine getirileceğini umuyor.Eğer bu gerçekleşmezse, gerek KKTC, gerekse Ankara büyük düş kırıklığına uğrayacak ve ona göre bir dizi karar almak zorunda kalacaktır.Böyle bir durum, KKTC yönetiminin - ve halkın önemli bir kesiminin - hala arzuladığı "kapsamlı çözüm" şansını ortadan kaldıracak, bizzat Talatın belirttiği gibi, Türk tarafının sertleşmesi de kaçınılmaz hale gelecektir.Talat, son yaptığımız bir görüşmede, Türk tarafının Annan Planına dayalı bir çözüm ve adanın birleşmesi "vizyonun"dan vazgeçemediğini, ancak bunun için de Papadopulos yönetiminin bugünkü tutumunu değiştirmesi gerektiğini söylemişti. Eğer bu tutum değişmez ve hele AB de onun dümen suyundan giderse, korkarız ki Kıbrıs Türkleri (referandumda yüzde 65 oranında evet diyenler dahil) çok geçmeden "birleşmeye yönelik çözüm" fikrini terk edecek, Türkiye ile daha çok bütünleşmeye gidecektir.Adanın bölünmüş halde kalmasından kaygı duyduğunu söyleyen Rum liderlerin bu gerçeği görmesi gerek.Tabii aynı tespit, referandumda "hayır" diyen Rumlara kızan AB (ve bir o kadar da ABD ve BM) için de geçerlidir. Umarız yaz rehaveti, Ankaradan verilen son mesajın iyi değerlendirilmesine engel olmaz. skohen@milliyet.com.tr Ankarada önceki gün KKTC Başbakanı M.A. Talat ile Dışişleri Bakanı A. Gül arasında yapılan 4 saatlik "kapsamlı görüşmeler"den çıkan mesajlara, yaz tatilinde bulunan AB yetkililerinden herhangi bir tepki gelmedi. Ancak işe devam etmekte olan bazı ilgili diplomatlar, bu mesajları not etmekte ve incelemeye almakta gecikmediler.