Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       AVRUPA Birliği'nin bugün Viyana'da yapılacak zirve toplantısından Türkiye'nin adaylığı konusunda nasıl bir karar çıkacak? On beş ülkenin liderleri, Türkiye'ye aday statüsünün verilmesi yönünde net bir tavır alabilecekler mi, yoksa gene muğlak ve oyalayıcı ifadeler kullanarak bu işi bir kez daha geçiştirmeye mi çalışacaklar?
       Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün deyişi ile Ankara'nın beklentisi Türkiye'nin adaylığının "hukuken, bağlayıcı biçimde tescil edilmesi ve Türkiye'nin diğer 11 adayla eşit muamele görmesidir." Dolayısı ile bu şartı karşılamayan herhangi bir karar, Ankara'da kabul görmeyecektir.
       Zirveden bu kadar net bir kararın çıkması olasılığı bize oldukça zayıf görünüyor. Hafta başında AB Dışişleri Bakanları Konseyi'ndeki tartışmalar, bunun işaretini vermiştir. Her ne kadar Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya geçenlerde AB Komisyonu'nun hazırladığı raporda öngörüldüğü gibi Türkiye'nin 12'nci aday sayılması lehinde bir tavır ortaya koymuşlarsa da, Yunanistan'ın sert itirazı, Konsey'in "adaylığın tescili" lehinde bir karar almasını önlemiştir.
       Zirvede de buna benzer bir durumun tekrarlanması beklenebilir. Yani on beş ülkenin liderleri, Türkiye'nin adaylığını resmen ve net olarak tescil etmekten çekinebilir; bunun yerine, diplomatik bir dille, AB'nin kapılarının Türkiye'ye açık bırakıldığını beyan edebilir.
       Viyana doruğunun geçen yılki Lüksemburg zirvesinin kararını ortadan kaldıran açık bir tutum alması ve Türkiye'yi "genişleme süreci"ne eşit statü ile dahil etmesi halinde bu, doğrusu beklenmedik bir gelişme sayılacaktır.
       * * *
       VİYANA zirvesi öncesi, Türkiye'nin diğer adaylarla eşit şekilde mutad "çalışma yemeği"ne davet edilmemiş olması ve hele buna Türkiye'deki hükümet krizinin sebep gösterilmesi, bir pürüz daha yarattı.
       Dönem başkanı olan Avusturya Dışişleri Bakanı Wolfgang Schussel'in davet edilenin şu veya bu hükümet mensubunun değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin temsilcisi olduğunu bilmesi gerekirdi...
       Merak ediyoruz: Eğer Türkiye'de hükümet krizi olmasaydı Schussel AB adına Ankara'ya diğer 11 aday ülkenin başkentine gönderdiği davetiyenin aynısını yollayacak mıydı?
       Mesele, dönüp dolaşıp AB'nin Türkiye'ye gerçekten adaylık sıfatını ve statüsünü vermek isteyip istemediği konusunda düğümleniyor.
       Bir analistin deyişi ile, bu meselede "iki taraf da, kendi pozisyonlarının tutsağı olmuş durumda": AB, Lüksemburg zirvesindeki kararı yok sayan ve Türkiye'yi genişleme süreci içine alan yeni bir politika benimsemek cesaretini gösteremiyor. Bu nedenle Türkiye için aday sözcüğünü açık - seçik olarak telaffuz edemiyor... Türkiye ise, Lüksemburg zirvesinden sonra aldığı ve AB ile siyasal diyaloğu kesen tutumunu sürdürüyor. Bu bağlamda, kendisine resmen ve açıkça aday denmediği sürece, AB'nin örneğin zirve sırasındaki yemeğine veya Avrupa Konferansı gibi toplantılara katılmamakta ısrarlı davranıyor...
       Olay iki taraf için de, bir "sözcük"ten ibaret olmadığı ve bir "ilke" sorunu haline geldiği için, işin içinden çıkmak mümkün olmuyor.
       * * *
      
AB'nin Türkiye'yi adayların toplantısına davet etmesinin nedeni olarak Ankara'daki hükümet krizini öne sürmesine kızmamız ve buna tepki göstermemiz normal. Ancak şunu da kabul edelim ki, sürüp gitmekte olan bu hükümet krizi dış politikada büyük sıkıntı yaratıyor. Tıpkı demokratikleşme ve insan hakları konusunda, aylar boyunca bir şey yapılmamasının ve daha önce verilen sözlerin yerine getirilmemesinin yarattığı sıkıntılar gibi...
      
Bugünkü Viyana zirvesinden sonra Türkiye'nin ne yapacağını hepimiz merak ediyoruz. Evet hangi hükümet, ne karar verecek? Günlük tepkisel kararların ötesinde, kim akılcı politikalar üretecek?
       Ve de, bunun gerçekleşmesi için daha ne kadar beklememiz gerekecek?..




Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr