Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami KOHEN

DIŞİŞLERİ Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İnal Batu'nun isabetli deyişi ile, Türk - Yunan ilişkilerinde "bir bu eksikti"!..
Yeterince anlaşmazlık ve sürtüşme yokmuş gibi, buna bir de "casus krizi" eklendi.
Uzun yıllardır Türk - Yunan sorunları ile meşgul olan deneyimli diplomatımıza göre, Türkiye'nin Yunan ataşesini hudut dışı etme kararı ile, Yunanistan'ın misilleme hareketi arasında önemli bir fark var: Yunan diplomatının statüsü ve görevi ile uygun olmayan faaliyeti delillerle belli. (İnal Batu, Yunan Büyükelçisi'ne bu konuda resim ve belgeleri sundu). Yunanistan'ın Selanik'teki Başkonsolosluğumuzdaki bir görevliyi sınır dışı etmesi ise, hiçbir delile dayanmayan, sadece bir misillemeden ibaret. Nitekim Yunan yetkililerinin resmi beyanlarında Türk diplomatının casusluk yaptığına ilişkin herhangi bir ifade kullanmamaları anlamlıdır...
Kuşkusuz olayın, AB zirvesinin hemen ardından cereyan etmesi, ilginç.
Genelde ülkeler arasında bu tür casusluk olayları, ilişkilerin kötüye gittiği dönemlerde ifşa edilir.
Türkiye sınır dışı ettiği kişinin ve arkasındaki güçlerin faaliyetinden bir süreden beri rahatsızdı. Olayın alenen ortaya çıkarılmasındaki zamanlama, bunun bir rastlantı olmayabileceğini düşündürüyor.
Atina da bunu herhalde anlamış olacak ki, bunun üzerinde fazla durmamayı yeğliyor. Genelde yaygaracı yayınları ile tanınan Yunan gazetelerinin olayı iç sayfalarına kaydırmaları da dikkat çekicidir...
* * *
KARŞILIKLI olarak "istenmeyen adam"ların ülkelerine dönmeleri ile bu kriz sona eriyor mu?
Ankara'da ve Atina'da genel kanı, bu meselenin - şimdilik - kapandığı, yani yeni sınır dışı etme olaylarının tekrarlanmayacağıdır.
Ancak açıkçası, bu olay burada biter, ama ilerde bir yenisi
(belki de daha beter) başlayabilir. Esas politikalar değişmedikçe, sorunlar çözümlenmedikçe, zaman zaman şu veya bu nedenle, yeni krizler patlak verebilir.
Geçen hafta da yazdığımız gibi, Yunanistan'ın Lüksemburg zirvesinde aldığı tavra Ankara "mim" koymuştur. Atina'nın bu tutumu, Türk - Yunan ilişkilerinde yeni gerginliklere yol açacaktır.
Atina'da şimdi bunun farkedildiğine ve bu arada Başbakan Simitis'in Ankara'nın daha da sertleşmesini önlemeye yönelik bir strateji oluşturduğuna ilişkin işaretler geliyor.
Nitekim Yunan hükümetinin - nihayet - "akil adamlar" grubunun Ocak ayında işe başlaması, iki taraf parlamenterlerinin bir araya gelmesi, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda yeni formüllerin hazırlanması (ve bu arada Schengen vizesi konusuna esneklik getirilmesi) gibi konularda hazırlıklara girişmesi, bunu gösteriyor.
Bu jestler daha gerçekçi bir politikaya yönelik bir değişiklik mi, yoksa Türkiye'yi alttan almak suretiyle sadece havayı yatıştırmayı ve zaman kazanmayı amaçlayan bir taktik mi?
Eğer sadece taktik ise, yukarda belirttiğimiz gibi, bir kriz biter, bir diğeri başlar...
* * *
SON olay sırasında, Atina'da Yunanistan, Ermenistan ve İran arasında bir anlaşma imzalandığına ilişkin haberler de, Türk kamuoyunu heyecanlandırdı.
Bazı gazeteler bunu Türk - İsrail askeri işbirliğine karşı oluşturulan bir "şer cephesi" ya da "üçlü ittifak" olarak sundu!
Gerçekte Atina'da üç ülke Dışişleri bakanlarının imzaladığı 9 sayfalık belge, ekonomik ve ticari işbirliğini öngören bir "memorandum"dur. Bunun siyasal veya askeri bir yönü yoktur. Kaldı ki, bu yapılan üçüncü toplantıdır (öncekiler Tahran ve Erivan'da idi).
Kuşkusuz Yunanlılar bunu Türkiye karşısında bölgedeki etkinliklerini sergilemek için bir fırsat olarak kullanmak istiyorlar. Yani imzalanan belgenin fazla bir "kıymeti harbiyesi" yok, ama gene de siyasal bir anlamı var.
Ancak bunu da fazla abartmaya, hele Türkiye'yi "çember içine" alan bir olay olarak görmeye gerek yok. Karşı tarafa böyle bir prim - ve cesaret - vermeyelim...

Yazara Email S.Kohen@milliyet.com.tr