Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Üç ay önce BM’nin belirlediği takvime göre bugün, 28 Şubat, Kıbrıs’ta "tarihi mutabakat" için son tarih ("deadline") olacaktı.
İşte 28 Şubat geldi ve Kıbrıs sorunu, belki de yakın tarihin en kritik aşamasına girdi.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, kendi adı verilen çözüm planının üçüncü - ve son - versiyonunu taraflara kabul ettirmek için Ankara - Atina - Lefkoşa turnesini, bugün tamamlıyor. Bu kez, taraflara bir nevi ültimatom sayılacak "son" bir çağrıda bulunarak...
Lefkoşa’da dün Rauf Denktaş, Glafkos Klerides ve Tasos Papadopulos ile görüşen Annan’ın "Size anlaşmanız için en son olarak 10 Mart’a kadar bir süre tanıyorum" dedikten sonra, şu uyarıda bulunduğu anlaşılıyor: "Plan üzerinde mutabık kalırsanız, ne ala. Yoksa planı halkoyuna sunacaksınız. Bu bağlamda, referandumu 30 Mart’ta yapacağınızı da taahhüt ediniz..."
İşte, Türk ve Rum liderleri bugün Annan ile - belki son kez olarak bir araya geldiklerinde - bu beklenmedik ültimatoma cevaplarını verecekler. Bu arada Klerides’in de bugün siyasi kariyerinin son günü olduğunu, bundan sonra Denktaş’ın karşısında yeni Başkan seçilen Papadopulos’un yer alacağını hatırlatalım.
***
KIBRIS müzakere sürecinde (bu süreç çeşitli aralıklarla yıllardan beri devam ediyor), zaman zaman son tarih limitleri ("deadline") konmuş, ama çoğu kez bunlar ya uzatılmış, ya da geçiştirilmiştir. Bir bakıma bu tarihler, bir "ölü çizgi"den öteye gitmemiştir.
Oysa bu kez böyle olmadı. Genel Sekreter, adeta kariyerinin tüm ağırlığını bu işe koyarcasına, son planını kabul ettirmek ve bir bakıma Kıbrıs dosyasını kapatmak için kollarını sıvadı. Ankara’da ve Atina’da yaptığı yoğun zemin yoklamasının ve telkinlerinin ardından Lefkoşa’da taraflara yukarıda özetlediğimiz dayatmacı pozisyonunu ortaya koydu.
Bu durumda bugün 28 Şubat "deadline" olmayabilir, ama, bu sorunun artık mart ayından öteye sarkmayacağı da kesin. 10 Mart, bu bakımdan "son limit" sayılabilir. Tabii bunun ardından gelecek kritik bir tarih daha var: 16 Nisan. O tarihte de AB’nin, Kıbrıs’ı (yani anlaşma olmazsa sadece Güney Kıbrıs’ı) üye olarak kabul etmesi söz konusu. Ondan sonra da, eğer bu arada bir uzlaşma sağlanamazsa, Türk ve Rum tarafının yolları tamamen ayrılmış olacak. Bundan kimin kazançlı kimin zararlı çıkacağı da iyice düşünülmeye değer...
***
ANNAN’ın son planı, aslında Türk görüşüne bir hayli yaklaştı. Denktaş’ı rahatsız eden harita, güvenlik, göç, siyasal yapı gibi konularda önemli değişiklikler yapıldı.
Ama KKTC yönetimi bu "iyileşmeleri" tatminkar bulmuyor ve bu konularda da bazı yetersizlikler görüyor. Örneğin, Türk kesimine ayrılan toprakların yüzde 29.2’ye çıkarılmasına ve Karpaz’ın Türk bölgesi içine alınmasına rağmen, Güzelyurt - Yeşilırmak tarafındaki bazı toprakların Rumlara verilmesine karşı çıkıyor.
Türk tarafının bu plana da karşı çıkmasının esas nedeni, Denktaş’ın deyişi ile "işin felsefesi" ile ilgili. Aslında Annan’ın son planında önemli bir adım daha atılarak iki kesimi "parça" yerine "oluşturucu" devlet olarak tanımlıyor ki, bu Türk tarafının istediği bir husustu. Ama Denktaş çok daha net biçimde iki ayrı ve eşit egemenlikten bahsedilmesini istiyor. Oysa bu, Annan’ın yeni devlet yapısı için kullandığı "Birleşik Kıbrıs" kavramına karşıdır.
***
EVET, müzakerelerin bir türlü mutabakatla sonuçlanmaması, "felsefi" yaklaşımdaki derin ayrılıktan kaynaklanıyor.
Türk tarafı, Rumlarla entegrasyonu tehlikeli buluyor. Topraktan göçe ve siyasal yapılanmaya kadar her konu, güvensizliği, kaygıları yüzeye çıkarıyor. Rum tarafı ileride aynı çatı altında birlikte yaşanacak bir ortak olarak değil, bir rakip (hatta hasım) olarak görülüyor. Bunun için Kofi Annan da harita üzerindeki müzakerelerden söz ederken, "bu bir savaş değil, bir barış haritası olarak görülmeli" demek ihtiyacını duymuştur.
Tabii Rum tarafının da kendine göre farklı kaygıları, niyetleri ve hesapları var. Bu durumda ister bugün 28 Şubat olsun, isterse ültimatom ile öne sürülen 10 Mart limiti olsun, "tarihi mutabakat"ın gerçekleşmesi için doğrusu bir mucizeye ihtiyaç var!