Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       BM'ye bağlı Uluslararası Denizcilik Örgütü (İMO)'nun Deniz Güvenliği Komitesi'nin dün Londra'da başlayan ve 9 gün sürecek olan toplantısının gündemindeki esas konu, Türk Boğazlarındaki trafik ile ilgilidir.
       Aslında Komite'nin konuya, teknik açıdan yaklaşması ve seyir güvenliğinin en iyi şekilde nasıl sağlanabileceğini tartışması gerekir.
       Nitekim aralarında emekli Oramiral Güven Erkaya'nın da bulunduğu 20 kişilik Türk heyetinin hazırlığı da bu yöndedir. Dün Erkaya'nın da belirttiği gibi, Türk tarafı 1994'te İMO'nun bilgisi ve onayı ile yürürlüğe konan Boğazlar Tüzüğü'nün seyir güvenliği alanında neler sağladığını anlatacak, ancak bunu bizzat yeterli saymadığını, dolayısı ile yeni önlemler planladığını ve uluslararası işbirliğine de açık olduğunu bildirecektir.
       Ne var ki, Rusya'nın başını çektiği bir grubun, konuyu teknik sınırlarının dışına çıkarıp, meseleyi siyasal boyutlar alacak yönleri ile gündeme getirmek istediği anlaşılıyor.
       Nitekim Rusya - aralarında Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi'nin de bulunduğu birkaç ülkenin desteği ile - 1994 Boğazlar Tüzüğü'nün yerini alacak yepyeni bir düzenlemeye gidilmesini ve Boğaz trafiğinin Türkiye'nin denetiminden kısmen çıkarılıp uluslararası bir organın durumu incelemesini istiyor.
       İlk bakışta bu istek de, teknik bir düzenleme ile ilgili görülebilir. Ancak, bu talep temelde Boğazların statüsünü ve dolayısı ile siyasal yönünü de - ister istemez - tartışmaya açıyor.
       Londra'daki toplantı, bu nedenle önem kazanıyor.
       * * *
       RUSYA'nın bu tavrı ve talebi yeni değil. Moskova, 1990'ların başında, Türkiye'nin Boğaz trafiğinin anormal ölçüde yoğunlaşması, bazı kazaların meydana gelmesi ve bu durumun çevre ve güvenlik açısından ciddi tehlikeler yaratması üzerine, pratik önlemler almayı planlamasına karşılık, 1936 Montreux Anlaşması'nı öne sürerek, aleyhte bir pozisyon aldı. Geçen Kasım'da Londra'da toplanan İMO'nun 20'nci Genel Kurul toplantısında Rusya tüzüğün iptal edilmesini ve bir uluslararası komisyonun da Boğazlardaki durumu incelemesini istedi. Bu öneri kabul görmedi, ancak Türkiye'nin trafiğin düzenlenmesi konusunda ilgili ülkelerle işbirliği yapması çağrısı yapıldı.
       Şimdi Rusya Londra'daki toplantıda bu isteğini yenilemek fırsatını buluyor. Ve böylece konu, İMO'nun gündemine girmek suretiyle, uluslararası bir boyut alıyor. Kuşkusuz Türkiye'nin tercihi, Boğaz trafiği sorununun, 1994 tüzüğü çerçevesi içinde ve Rusya dahil, ilgili ülkelerin işbirliği ile çözümlenmesidir. Ama artık ok yaydan fırlamıştır ve mesele açıkçası enternasyonalize olmuştur. Bu aşamada yapılacak şey, bugünkü durumu iyi anlatmak, yeni düzenlemelere neden gerek görüldüğünü açıklamak ve Türkiye'nin hükümranlık hakları korunmak kaydı ile, pratik düzenlemeler konusunda bir uzlaşmaya varmaktır...
       * * *
      
KONUNUN neden teknik sınırlarını aşarak siyasal boyutlar aldığını, diğer bir deyişle olayın neden adeta yeni bir "Boğazlar meselesi"ne dönüştüğünü anlamak zor değil.
       Türkiye'yi 1994 tüzüğü ile yeni düzenlemelere gitmeye zorlayan faktör açık: Aşırı yoğun trafiğin yol açtığı güvenlik, çevre, vs sorunları... Montreux Anlaşması'nı izleyen dönemde, Boğazlardan yılda 4 - 5 bin gemi geçerdi. Şimdi (1997'de) 60 bin. Kaldı ki, gemilerin niteliği de önemli: Yüzbin ton ve üstündeki süper tankerler, tehlikeli madde taşıyan dev gemiler... Montreux Anlaşması'ndan beri köprülerin altından çok su geçti!..
       Üstelik Rusya şimdi Novorossisk limanından, daha çok tanker sevketmeyi planlıyor. Hazar petrolü üretilince, Boğazlar bir "Petrol Yolu"na dönüşecek. Ankara bu nedenle kaygılı. Bu nedenle yeni düzenlemelere ihtiyaç görüyor. Bu nedenle "Boğazlar, boru hattı değil" diyor...
       Aslında Boğazlar petrol konusunda oynanmaya başlayan "büyük oyun"un - yani siyasal manevraların - aracı olmamalıdır. Bakalım İMO'nun Londra'daki toplantısında böyle bir anlayış hakim olacak mı?..


Yazara E-Posta: S.Kohen@milliyet.com.tr