Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Rahatsızlığımın Türk dış politikasının, Cumhuriyet tarihinin en hareketli dönemine rastlaması ve AB, Kıbrıs, Irak gibi konulardaki önemli gelişmeleri uzaktan izlemek zorunda kalmam, benim için bir talihsizlik.Ama beni bu sıkıntılı günlerimde yalnız bırakmayan sevgili Hasan Cemalin cumartesi günkü yazısında belirttiği gibi, "Türkiyenin coğrafyası öyle ki, Türkiye gitgide öylesine önem kazanıyor ki dış politika kazanımız fokur fokur kaynamaya devam edecek"...Yani halen baş döndürücü bir diplomasi trafiğine yol açan sorunlar, Türkiyeyi daha çoook meşgul edecek! Ve Hasanın sıkça kullandığı deyimi ile "biz gazeteci milleti" konu bulmakta hiç zorlanmayacağız!..***ASLINDA keşke öyle olmasa. Yani Türkiyenin gündemindeki sorunlar hal yoluna girse... Ve Türk halkı rahat bir nefes alıp daha huzurlu ve mutlu bir geleceğe doğru yürüyebilse...Örneğin Kıbrıs meselesi... Şu anda bile çözüm ile çözümsüzlük arasındaki kritik çizgide. İki taraf da Kofi Annanın sunduğu planın daha çok kendileri için olumsuz gördüğü yanlarını ön plana çıkarıyor. Ama bir yandan da bu plana karşı topyekün karşı çıkmanın imkansızlığını ve bunun kendileri için yaratacağı daha büyük olumsuzlukları da fark ediyor.BMnin, ABDnin ve ABnin elbirliği ile dayatması karşısında tarafların bu planı hiçe sayıp kendi bildiklerini okuması olanaksız. Bir noktada mutabakat sağlanıp, plan müzakereye açılacak. Ama başta düşünüldüğü biçimde çerçeve anlaşmasının 12 Aralıka kadar imzalanması ve sadece ayrıntıların - şubat sonuna kadar - görüşülüp halledilmesi hiç de olası görünmüyor.Bu durumda Kofi Annanın başlatmak istediği yeni süreçte bir kopma olmamakla beraber, pazarlıklar 2003e sarkacak ve belki yine haftalar, aylar devam edecek.Bu arada 12 Aralıkta Kopenhag zirvesinde "Kıbrısın üyeliği" konusu, kendi başına bir sorun oluşturacak gibi. AB, genişleme politikası çerçevesinde Kıbrısın üyeliğini teyit etme taahhüdünde bulunmuş bir kere. Peki, çözüm için müzakereler sürerken, ABnin üyeliğe kabul edeceği ülke "Kıbrıs Cumhuriyeti" (yani bütün ada) mi, yoksa sadece Rum yönetimindeki "Kıbrıs" mı olacak? AB diplomasisi bu nazik meseleyi halletmekte herhalde epey zorlanacak...***TÜRKİYEnin ABden müzakere tarihi elde etme sorunu da, çözüm ile çözümsüzlük arasındaki ince çizgide görünüyor.Açıkçası Kopenhag zirvesinden açık - seçik bir tarih çıkması olasılığı hala pek olası görünmüyor. Türkiyenin gerçekten olağanüstü çabalarına rağmen, sadece tarihe yakın bir karar - yani ya "tarih için tarih" veya "koşullu randevu" gibi bir formül - çıkması, şaşırtıcı olmayacaktır.Yani AB sorunu da Kopenhagda noktalanmayacak ve 2003 yılına sarkacak gibi görünüyor.Diğer bir deyişle Türkiye, önümüzdeki yıl da geleceğini etkileyecek olan ve ivedi çözüm bekleyen iki temel dış politika konusu - yani AB ve Kıbrıs meselesi - ile karşı karşıya kalacak. Ve bu Türk diplomasisinin yaratıcı ve cesur girişimlerde bulunmasını gerektirecek.Türk kamuoyunun bu gerçeğe hazırlıklı olması ve şimdiye kadar şişirilen beklentilere de bel bağlamaması iyi olur... skohen@milliyet.com.tr GEÇİRDİĞİM kalp rahatsızlığı nedeni ile, siz değerli okurlarımdan iki hafta uzak kaldığım için üzgünüm. Bunca yıldan beri ilk kez bu kadar uzun süre köşemi boş bırakmak zorunda kaldım. Neyse, şimdi daha ağır bir tempo ile de olsa, yazılarıma yeniden başlamanın mutluluğunu yaşıyorum.