Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Latin Amerika’da askeri darbelerin sıkça yapıldığı 1960-1970 yıllarında şu espri çok revaçtaydı: Karargâhta kim erken kalkarsa, iktidarı o ele geçirir!
Bu laf o dönemde alt rütbeli subayların dahi hükümetleri devirdikleri Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için de geçerliydi.
Gerçekten o yıllarda Güney Amerika’dan Yakın Doğu’ya ve Asya’ya kadar uzanan coğrafya sık sık askeri darbelere sahne oluyordu. Türkiye de bu dalganın vurduğu ülkelerden biriydi...
Son yıllarda manzara değişti. Latin Amerika’da askerler kışlalarına çekildiler. Çoğu ülkede hızlı bir sivilleşme hareketiyle demokratik rejimler kuruldu. Bölgede hâlâ “golpe” (darbe) yapılan ülkeler (son olarak Orta Amerika’daki Honduras gibi) parmakla gösteriliyor artık...
Ortadoğu’da ve Asya’da da durum öyle. Oralarda da “darbe devri” kapanmış gibi. Gerçi bu ülkelerdeki sivil rejimlerin önemli bir kısmı pek demokratik sayılmaz, hatta bir kısmı otoriter. Ama bu ülkeler de askeri bir darbe tehdidi altında yaşamıyor artık...

Siviller beceremeyince...
Kara Afrika’da şartlar farklı. Bu kıtada hâlâ (eskisi kadar sık olmasa da) askeri darbeler oluyor. İşte dün Nijer’de oldu.
Bu darbe Batı Afrika’daki bu 15 milyon nüfuslu ülke için bir “ilk” değil. Dünkü müdahalede devrilen Cumhurbaşkanı da eski bir asker. Bu kez ordunun iktidara el koymasının nedeni, Cumhurbaşkanı’nın daha geniş yetkiler edinmek ve işbaşında daha uzun yıllar kalabilmek için anayasayı değiştirmesi ve parlamentoyu dağıtmasıdır. Afrika’da sıkça rastlanan tipik bir olay... Yeni askeri rejim bozulan istikrarı sağlayabilecek ve açlık, yoksulluk gibi sorunları halledebilecek mi? Asıl mesele bu...
Darbelere sahne olmuş ülkelere bakıldığında, çoğunda askerlerin bu işi pek başaramadıkları görülüyor. Gerçi her ülkenin kendine göre özellikleri var; ama askeri müdahalelerin nedenlerinde olduğu gibi sonuçlarında da benzerlikler kendilerini açıkça belli ediyor.
Genelde askeri darbeler için öne sürülen gerekçeler, işbaşındaki sivillerin ülkeyi kötü yönetmesi, yolsuzluklara, kirli işlere karışması, ülkenin ekonomik ve sosyal sorunlarını çözememesi, siyasi kavgalara, karışıklıklara ve ulusal birliğin bozulmasına yol açması gibi nedenlerdir.
Demokrasi geleneğine ve uzlaşma kültürüne sahip olmayan ülkelerde sıkça rastlanan böyle durumlar karşısında, askerler kötü gidişata son verebilecekleri ve bütün sorunları çözebilecekleri inancıyla, iktidara el koyarlar.

Asker de farkında
Ne var ki, çoğu zaman darbe yapanların da durumu düzeltemedikleri, hatta ülkeyi daha büyük sıkıntılara soktukları ortaya çıkıyor...
Latin Amerika’da askeri rejimlerin 1980’lerden itibaren teker teker dökülmesinin ve sivil yönetimlerin demokratik yollardan yeniden iş başına gelmesinin en önemli nedeni de budur. Bu ülkelerde siyasetçilerden bıkan ve onlara kızan halk, başta bir umut olarak askere sarıldı ise de çok geçmeden ekonomik sıkıntılara, sosyal çalkantılara, siyasal istikrarsızlığa askerin çözüm getiremediğini gördü. Kaldı ki, askeri rejimler yeni ek sorunları da beraberlerinde getirdiler.
Buna paralel olarak askerde de darbeyle bu sorunların halledilemeyeceği kanısı güç kazanmaya başladı. Gerçekten halen birçok ülkede asker de darbenin bir çare olmadığını artık anlamış görünüyor. Bu ülkelerde “darbe devri”nin sonunu getiren faktörlerden biri de işte askerlerin bu inancıdır.