Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

KKTC’nin kurucusu ve birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın dünkü cenaze töreni nedeniyle çok şey söylendi ve yazıldı.
Bu son zamanlarda adeta unutulan Kıbrıs sorununun tekrar gündeme gelmesine de vesile oldu.
Denktaş’ın vefatı, aslında Kıbrıs meselesinin artık “son-son” diyebileceğimiz en kritik aşamasına girdiği bir zamana rastladı.
Üç yıldır süren müzakerelerin akıbeti, önümüzdeki hafta belli olacak. Hristofyas ile Eroğlu’nu New York’a davet etmiş olan BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon dahi artık bu işten sıkıldığını gizlemiyor ve tarafların bu görüşmelerini bir şekilde mutlaka sonuca bağlamalarını istiyor.
Eğer New York’taki bu toplantıda bir mutabakat sağlanabilirse, belki de Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katılımıyla “genişletilmiş görüşmeler”le bir anlaşmaya doğru gidilebilecek. Ama Ban dahi, bunun kısa zamanda gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor.
* * *
Aslında Türk tarafı da müzakereler için bir süre koymanın şart olduğu kanısında. Başbakan Erdoğan ve diğer Türk yetkililer, bu işin 2012’nin başlarında bitmesi gerektiğini çeşitli vesilelerle ifade ettiler. Eroğlu da ilanihaye masada kalmaya niyetli olmadığını açıkladı.
Dolayısıyla New York’taki toplantı Kıbrıs sorununun geleceğini belirleyecek. Eğer anlaşma olmazsa, müzakere süreci son bulacak ve Türk tarafı KKTC’nin ayrı ve bağımsız bir devlet olarak varlığını pekiştirmeyi öngören kendi planını hayata geçirecek.
* * *
Dün de belirttiğimiz gibi, varılan noktada Ankara Denktaş’ın çizgisine gelmiş bulunuyor. Şimdiye kadar resmi pozisyon “adanın birleşmesi” esasına dayanıyordu. Ama, “iki kurucu devletin eşitliğine dayalı bir federal sistem” olması şartı ile...
Açıkçası Denktaş bu tür bir çözüme de inanmıyor ve adadaki Türklerle Rumların ayrı bir devlete sahip olmaları gerektiğini savunuyordu.
Ankara’nın şimdi böyle bir çözümü daha ciddi olarak gündeme almasına ve ona göre eylem planları hazırlamasına yol açan çeşitli nedenler var:
1) Türk resmi çevrelerinde müzakerelerin bir sonuç vermeyeceği kanısı güçlenmiştir.
Türk tarafı, ısrarla savunduğu iki eşit kurucu devlet temelindeki çözümü kabul etmeyen Rum tarafını uzlaşmaz davranmakla suçlamaktadır. Tabii Rumlara göre de kendi görüşleri doğrultusundaki federal sisteme yanaşmayan Türk tarafı ile uzlaşmak mümkün değildir.
2) Türkiye açısından Kıbrıs’ın stratejik önemi artmıştır.
Arap Baharı ve Ortadoğu’daki gelişmeler, adadaki Türk varlığına ayrı bir değer katmıştır. Türk askerinin adada kalması da bu bakımdan şimdi daha çok önemsenmektedir.
Yani şimdiye kadar esas söz konusu olan, daha çok Kıbrıs Türklerinin güvenliği iken, şimdi buna bir de Türkiye’nin güvenliği ve stratejik çıkarları eklenmiştir.
3) Türkiye açısından ada birdenbire ekonomik bir önem de kazanmıştır.
Doğu Akdeniz’de doğalgaz kaynaklarının keşfedilmesi, bağımsız bir Kıbrıs Türk devletinin varlığının değerini arttırmaktadır. Nitekim Ankara şimdiden KKTC ile anlaşarak Doğu Akdeniz’de doğalgaz araştırmalarına girişmektedir.
4) Türkiye son zamanlarda bölgede siyasal ve ekonomik bir güç olarak ortaya çıkmanın verdiği özgüvenle, Kıbrıs konusunda daha kararlı davranmakta ve dış baskılara direnmektedir.
* * *
Yukarda belirttiğimiz gibi, şimdilik Ankara’nın resmi pozisyonu Türk tarafının müzakerelerde ortaya koyduğu önerilere dayalı bir anlaşmaya varılması lehindedir. Ancak bunun çok zayıf bir ihtimal olmasına karşılık artık çözümün Denktaş’ın savunduğu çizgide aranması olasılığı daha güçlü görünüyor.