Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na göre Türk dış politikası açısından 2010 çok verimli bir yıl oldu.
Gerçekten sona ermekte olan bu yıl içinde Türk diplomasisi büyük bir dinamizm gösterdi, bölgesel ve küresel etkinliğini daha çok hissettirdi, yeni ufuklara doğru yol aldı.
Davutoğlu geçen cumartesi günü İstanbul’da bir grup yazarla yaptığı yılsonu bilgilendirme toplantısında Türk dış politikasındaki son gelişmeleri anlatırken, analizini çoğu zaman yaptığı gibi bir akademisyen gözüyle daha geniş bir çerçeve içinde sundu, olup bitenlere tek tek değil, bütünsel bir açıdan bakmak gerektiğini vurguladı.
Bakana göre, Türk dış politikası, halen bir “restorasyon”, yani bir yeniden yapılanma aşamasında. Soğuk Savaş’tan bu yana dünya değişti, Türkiye de iç ve dış dinamikleriyle güçlenen bir ülke oldu. Bunun Türk dış politikasına yansıması doğal.
Dolayısıyla Davutoğlu, şimdi Türkiye’nin “özgün” bir politika izleyebildiğini, uluslararası platformda bir “merkez ülke” haline geldiğini ve Ankara’nın artık “dünya düzenini kuranlar” arasında yer almakta olduğunu söylüyor. Kendi deyişiyle bütün bunlar “iddialı” sayılsa da...

Yeni yöneliş
Bakan bu özgüvenle “restorasyon”un ötesinde, Türk dış politikasında bir yeni “oryantasyon”’dan, yani yeni bir yönelişten de söz ediyor.
Gerçekten 2010’da bu yöneliş kendisini daha çok belli etti. Her ne kadar Bakan’ın yıl boyunca yurtdışına yaptığı 81 ziyaretin yüzde 56’sı Batı ülkelerine gerçekleştiyse de, Ortadoğu’ya, Asya’ya, Afrika’ya, Latin Amerika’ya açılımlar yoğunlaştı. Davutoğlu, Ortadoğu’dan Balkanlara kadar, “çevre ülkeleriyle” ilişkilerde kaydedilen gelişmeleri hep bu çok boyutlu özgün politikanın bir meyvesi olarak gösterdi.
Bununla beraber Bakan Türkiye’nin Batı ile bağlarına verdiği önemi de vurgulamaktan geri kalmadı. Özellikle AB üyeliğinin Türk dış politikasında çıkarılan bütün zorluklara rağmen öncelikli yerini koruduğunu belirtti. ABD ile Kongre’nin yarattığı sıkıntılara rağmen özellikle yönetim düzeyinde işbirliğinin sürdüğünü anımsattı. NATO’da da Türkiye’nin etkinliğini (özellikle “füze kalkanı” tartışmalarında olduğu gibi) hissettirdiğini söyledi. Ancak şunu da eklemekten çekinmedi: Türkiye Batı ittifakında kesinlikle bir “cephe” ülkesi olmayacak. Bunu söylerken de “ben Bakan kaldıkça ve AKP iktidarda oldukça” cümlesini eklemesi de dikkat çekici.
Türkiye’nin dış politikada 2010 yılındaki özelliği uluslararası arenada sık sık kendisinden söz ettiren, önemli bir aktör olarak görünmesidir. Bunda üstlendiği çeşitli bölgesel rollerin (arabuluculuk gibi) ve giderek uluslararası kurumlarda yer almasının da payı var. Davutoğlu’na göre Türkiye önümüzdeki yıl BM çerçevesindeki Güney-Kuzey diyaloğuna ev sahipliği yapacak ve Güney’i (yani az gelişmiş ülkeleri) savunacak.

Yeni sıkıntılar
Türk dış politikasının 2010 bilançosunda bir dizi başarının yer aldığı açık. Bunların bir kısmı restorasyon çabaları veya yeni yönelişlerle ilintili. Örneğin Bakan’ın deyişiyle “İran politikamız bizim uluslararası platforma çıkmamızı sağlamıştır.”
Ne var ki bu politika, ABD ve Batı ile yeni sıkıntılara da yol açmıştır. Türkiye üstlendiği rolü koruyabilmek ve İran’ı masada tutabilmek için, Güvenlik Konseyi üyelerine ters düşen ve ABD ile sürtüşmeye yol açan bir tavır almak zorunda kalmıştır.
Ortadoğu ve Kafkasya politikalarında da ciddi aksaklıklar ve sıkıntılar kendini belli ediyor.
Davutoğlu’nun dediği gibi tablonun bütününe bakıldığı zaman da, bu sorunların başarılara gölge düşürdüğünü görmemek mümkün değil.