Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

SON zamanlarda Türk dış politikasında bir rota değişikliğinden çok söz edildi. ABD ve Avrupa başkentlerinde özellikle Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığını, ABD’den soğuduğunu ve ilgisini daha çok Ortadoğu üzerinde topladığını öne sürenler oldu. Bazısı da bu yeni yaklaşımın, o günlerde Başbakan’ın dış politika başdanışmanı olan Prof. Ahmet Davutoğulu’nun eseri olduğunu öne sürdü.
Daha önceleri İstanbul’da başdanışman sıfatıyla köşe yazarlarıyla periyodik bilgilendirme toplantıları düzenleyen Davutoğlu, bu kez Dışişleri Bakanı olarak dün bizlerle beraber oldu.
Bakan’ın geniş kapsamlı konuşmasında dikkatimizi çeken husus, Türk dış politikasındaki güncel konular arasında önceliği ve ağırlığı AB’ye vermesi oldu. Nitekim bu konuda söyledikleri, Türk dış politikasında bir “eksen kayması” ve Batı’dan ya da Avrupa’dan “çark etme” gibi iddialara ve kuşkulara bir karşılık niteliğindeydi.

Reformlar gündemde
PROF. Davutoğlu, Türkiye’nin AB vizyonuna bağlılığını, tarihi, kültürel ve sosyal argümanlarla savundu, yani AB üyeliğinin, kendi deyişiyle “konjonktürel” bir hedef olmadığını ve bundan vazgeçmenin söz konusu olmayacağını vurguladı.
Bakan bir süre Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde sıkıntı yaşandığını kabul etti ve bunun AB’nin Kıbrıs ile ilgili tavrından, temel bazı müzakere fasıllarının açılamamasından ve de Türkiye’deki iç siyaset ve güvenlik faktörlerinden kaynaklandığını belirtti.
Ancak Bakan şimdi Ankara’da bu sürecin canlandırılması ve hızlandırılması için tam bir siyasi iradenin mevcut olduğunu belirtti. Örnek olarak da yeni görevine başlar başlamaz -geleneksel ilk Kıbrıs ziyaretinden hemen sonra- Brüksel’e gidip AB yetkilileriyle görüştüğünü ve Ankara’nın bu pozisyonunu aktardığını hatırlattı.
Bakan’a göre, hükümet bu konuda ciddi çabalar harcamaya kararlıdır. Çeşitli ekonomik ve siyasal reformları içeren bir program şimdi gündeme getirilmekte, haziran ayında Meclis’ten bazı yeni yasaların çıkarılması planlanmaktadır.
Kıbrıs konusunda da temaslar yoğunlaşmakta, kapsamlı bir çözüme varılması için, şimdiki müzakere sürecinin hızlandırılması için, BM’nin ve AB’nin daha aktif katkılarının sağlanmasına çalışılmaktadır.
Kısacası, Bakan’ın AB konusunda verdiği mesaj, Türkiye’nin Avrupa vizyonundan şaşmadığı, üyelik müzakereleri sürecine kendi hesabına düşeni yaparak ivme kazandırmaya çalıştığı ve dolayısıyla AB’nin de (bazı ülke liderlerinin sürdürdüğü olumsuz tavra rağmen) aynı anlayışla karşılık vermesi gerektiğidir.

İki paralel süreç
DIŞİŞLERİ Bakanı’nın diğer konularla ilgili söylediklerinden Türk diplomasisinin Kafkasya’da, Ortadoğu’da, Asya’da “proaktif” yaklaşımını sürdürmeye kararlı olduğunu anlıyoruz.
Ankara, Kafkasya’daki olaylara da geniş bir perspektiften bakıyor. Ermenistan ile başlatılan “normalizasyon süreci”, yıllardır süregelen AGİT Minsk Grubu’nun “Karabağ sorununun çözümüne yönelik süreci” hızlandırmaktadır. Türk diplomasisi geçen çarşamba günü yazımızda belirttiğimiz gibi bu konuda faal olarak devrededir ve ABD, Rusya dahil, tüm ilgili taraflarla sıkı temastadır. Bu bağlamda yakında bazı somut adımların atılması ve böylece “normalizasyon süreci” ile “Karabağ süreci”nin paralel olarak ilerlemesi bekleniyor.
Türk diplomasisi Irak, Pakistan ve Afganistan ile ilgili yeni girişimlere hazırlanıyor. Bakan, Türkiye’nin haziran ayında devralacağı BM Güvenlik Konseyi Başkanlığı görevi çerçevesinde, bu ülkeleri ziyaret edecek...
Türkiye’nin bu yoğun bölgesel ve küresel aktivitesinin, dış politikasında önceliği verdiği AB ile ilişkilerine olumlu katkıda bulunması beklenir...