Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Böyle düşünenler, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın son demeçlerini ve AKP iktidarının davranışlarını dikkate alıyorlar. Ve bundan hareketle, "Acaba bunlar, Türk dış politikasında bir değişikliğin işaretleri midir?" sorusunu gündeme getiriyorlar.Aslında bu soru son günlerde sadece yabancı çevrelerde değil, Türk siyasetçileri, eski diplomatları ve akademisyenleri arasında da tartışılıyor. Yani Türkiye'de de, şimdi hükümetin dış politikada "yeni bir yönelme" eğilimini gösterdiği izlenimi oluşmaya başladı. YABANCI diplomat ve analistlerin kafası karıştı. Birçoğu -özellikle Batılılar- Türk dış politikasında bir "sapma" olup olmadığını araştırıyor. Bir Avrupalı diplomatın deyişiyle, "Görünüşte Ankara sanki dış ilişkilerinde yalpalıyor"... Bu tür spekülasyon veya değerlendirmelere yol açan başlıca gelişmeler şöyle özetlenebilir: Başbakan Erdoğan'ın İstanbul'da toplanan Dünya Demokrasi Hareketi Kongresi'ndeki konuşmasında, Türkiye'nin AB'ye girmek konusunda "böyle bir derdi"nin ve hemen peşinden "böyle bir hastalığı"nın bulunmadığını vurgulaması, dikkat çekti. Gerçi Başbakan Türkiye'nin AB'ye katılmasının gereğine inandığını belirtti ve bunun gerçekleşmesinin AB açısından önemini anlatmak için de Ankara'nın "medeniyetler ittifakı" konusunda oynayabileceği role işaret etti. Ama bir AB üyesi diplomatının ifadesiyle, Erdoğan'ın bu sözleri "AB'ye karşı daha mesafeli davranmak istediği izlenimini verdi. Oysa, esas konusu demokrasi olan böyle bir kongrede, Başbakan'ın konuşmasında AB bağlamında ortak değerler üzerinde durması ve Türkiye'nin bu yöndeki çabalarından söz etmesi beklenirdi... AKP iktidarı son zamanlarda İslam-Arap dünyasıyla yakınlaşma bağlamında daha aktif davranışlar içine girmiş görünüyor. Aslında Başbakan'ın Sudan'daki Arap Birliği zirvesine katılmasında ve bir konuşma yapmasında yadırganacak bir husus yok. Türkiye'de, Erdoğan'ın konuşmasına "Bismillahirrahmanirrahim" diye başlamasını eleştirenler ve bu davranışı Türkiye'nin laik geleneğine aykırı sayan çevreler var. Ancak Arap Birliği'nin kendi bünyesi içinde "birlik" içinde bulunmadığı dikkate alınarak, sadece bazı liderlerle yapılan görüşmelerin nasıl bir mesaj verdiği de değerlendirilmelidir... Hele Başbakan'ın Darfur'a gidip uluslararası camianın bu hassas konudaki tavrına ters düşmesi, AKP iktidarının farklı tutumuyla kendini ispatlamaya çalıştığı kanısını güçlendiriyor. Türk hükümetinin son zamanlardaki bölgedeki sorunlar konusunda aldığı tavır ve yaptığı açıklamalarda benzer bir kanaat oluşuyor. Bunun en canlı örneği, Hamas temsilcisinin Ankara'ya davet edilmesi. Bu konuda ABD'nin tutumu hâlâ olumsuz olmaya devam ediyor. Avrupalılar arasında ise (özellikle Fransızlar) Türkiye'nin bu girişimini anlayışla karşılayanlar var. Ama onlar da bu davranışı, "AKP hükümetinin bölgede aktif bir rol oynamak uğruna daha bağımsız hareket etme niyetine" bağlıyorlar... Beklenmedik sürpriz Bu ve diğer örnekler, aslında Ankara'nın dış ilişkilerine "çok boyutlu" bir yön vermek istediği şeklinde değerlendirilebilir. Ancak önemli olan, bu tutumun Türkiye'nin temel dış politika hedeflerinden ve önceliklerinden uzaklaşmamasıdır.Böyle bir "ince ayar" yapılırken, özellikle retoriğe ve kullanılan ifadelere dikkat etmek ve -şu sırada olduğu gibi- "sapma" veya "yalpalama" izlenimini vermemek gerekiyor. skohen@milliyet.com.tr İnce ayar yapılırken...