Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin Batı, hatta dünya standartlarına ters düşen davranışlarına, bu kez de, 1 Mayıs olayları eklendi.
Daha baştan 1 Mayıs’ın İşçi Bayramı ilan edilmesine -hiç de inandırıcı olmayan “resmi” gerekçelerle- karşı çıkılması, evrensel ölçütlere ve dünya genelindeki uygulamaya aykırı.
Dünyadaki 200 devletin yaklaşık 170’i, bu bayramı kutluyor. Buna henüz yakın bir geçmişte bağımsızlığa kavuşan ülkeler dahil. Bu arada eski komünist ülkeler de bu günü artık farklı (daha özgürlükçü) bir anlayışla kutluyorlar. Hatta Küba gibi sosyalist bir ülkede bu kez 1 Mayıs’ta işçiler, daha çok hak ve özgürlük için gösteriler yaptılar...
Türkiye’de hükümetin, eski kaygıların da, etkisiyle 1 Mayıs’ı bayram ilan etmesi bir yana, Taksim Meydanı’nı -gene inandırıcı olmayan gerekçelerle- kapatması, uluslararası standartlardan ne kadar uzak durduğunu ortaya koydu.
Çağdaşlaşmak ve bir “dünya devleti” olmak iddiasında olan bir ülkeden hiç beklenmeyecek bir davranış bu...
Kaldı ki bu tavrın restleşmelere ve çatışmalara -ve de aşırı güç kullanımına- yol açmış olması. Türkiye’nin dış dünyadaki imajını zedelemiştir.
Nitekim bu olay nedeniyle yabancı medyada yansıtılan tablo, “özgürlükçü”den çok, “yasakçı” bir Türkiye görüntüsüdür...

Hani özgürlükler?
Dünkü “Washington Post”un başyazısından da anlaşıldığı gibi, Batı çevrelerinde AKP “ılımlı İslam” eğilimine karşın demokrasiyi savunan, fakat şu sırada kendisine karşı açılan kapatma davası nedeniyle mağdur duruma düşen bir parti olarak görülüyor. Ancak gazete, Başbakan Erdoğan’dan şimdi beklenen şeyin “liberal reformları hızlandırması” olduğunu da belirtiyor.
Avrupa basınındaki yazılarda da, AKP iktidarının 1 Mayıs olayları nedeniyle bu bağlamda kötü bir sınav verdiği vurgulanıyor.
Açıkçası bu olay, dış dünyada AKP’nin demokratik hak ve özgürlükler alanındaki kararlılığının ve hatta samimiyetinin sorgulanmasına yol açmış bulunuyor.
Aslında bu kuşkular, bir süredir reformlardaki yavaşlama veya yetersizlikler nedeniyle de ifade ediliyor. Dünkü “Financial Times” başyazısında 301. maddenin değiştiriliş tarzını yetersiz buluyor ve şöyle diyor: “Başbakan Erdoğan’ın değişim için sağlam bir demokratik zemini var. Bunu kullanmasının artık zamanı gelmiştir”...

İki ayrı telden...
Anayasa dahil, yasalardaki değişikliklerden türbana, parti kapatma girişiminden 1 Mayıs olaylarına kadar, çeşitli meselelerde Türkiye, içerideki uyuşmazlıkları halledemeyen, uzlaşmayı başaramayan bir ülke görüntüsü veriyor.
Oysa aynı Türkiye, özellikle bölgesindeki uyuşmazlıklarda, arabulucu rolünü bile üstlenen, tarafları uzlaştırmaya ve barıştırmaya çalışan bir ülke.
Başbakan Erdoğan Ortadoğu’da birçok sorunlarda bizzat inisiyatifini kullanarak devreye girmiş durumda. Bunun son örneği Suriye-İsrail arasındaki arabuluculuk çabaları... Türkiye Irak’ta da tarafları uzlaştırmaya çalışıyor, Lübnan’da da... Pakistan ile Afganistan arasında da...
Dışarıda böyle bir uzlaştırıcı anlayış sergileyen Türkiye’nin, kendi iç meselelerinde bu kadar zıtlaşması, gerçekten büyük bir çelişki... Ve de büyük bir kayıp...