Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



DAHA işin başında olumsuz ihtimaller üzerinde durmak hoş değil; ama ne çare ki bunu yapanlar var... Yeni Kıbrıs müzakere süreci başlarken, çözüm için hedef konan 1 Mayıs tarihine kadar uzlaşma sağlanamayacağını düşünenler, "anlaşma olmaması dünyanın sonu değil" veya "1 Mayıs'tan sonra da 2 Mayıs gelir" gibi ifadeler kullanıyorlar.
Takvime bağlanan yeni müzakere maratonundan bir sonuç alınamazsa, elbet kıyamet kopmaz, dünyanın sonu gelmez, 2 Mayıs'tan sonra da KKTC yaşamını sürdürür, Türkiye de yoluna devam eder... Ama bu durumda çözümsüzlüğün ağır bedeli de ödenir.
Oysa girişilen yeni diplomatik egzersizin amacı, bu 40 yıllık sorunu nihayet çözüp Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye'nin önünü açmak, sık sık ortaya çıkan sıkıntıları gidermek ve daha iyi yarınlar hazırlamaktır.
***
BU kazanımları elde etmemek, kayba uğramak demektir. Bu bir ölçüde Rumlar için de söz konusudur. Ama son analizde, bundan daha zararlı çıkacak olan, Türk tarafıdır.
Müzakerelerin başarısızlığa uğraması halinde bunun sorumluluğu kime ait olursa olsun 1 Mayıs'ta Rum kesimi Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB üyesi olacak, KKTC ise bunun dışında kalacaktır.
* Kıbrıs Rumlarının AB üyeliği, kendilerine büyük ekonomik ve siyasal kazanımlar sağlayacaktır. Güney Kıbrıs halkının refah düzeyi daha da yükselecektir. Rum yönetimi, AB içinde söz sahibi olacak, eğer anlaşmazlık sürerse, bunu Türkiye'ye karşı da kullanabilecektir.
Ama buna karşılık Rum tarafı, adanın birleşmesi, bir kısım göçmenlerin kuzeye dönmesi ve tazminat istemesi şansını kaybedecek, pekişecek olan sınır boyunca KKTC ile ve Türkiye'nin asker varlığı ile karşı karşıya kalacaktır...
* Türk tarafına gelince: Kıbrıs Türk halkının Rumlarla birlikte AB'ye girmesi hayal olacak, Kıbrıs kökenli pek çok Türk göç etmeye başlayacak, KKTC ekonomik ve siyasal bakımdan tamamen Türkiye'ye bağımlı hale gelecektir.
Oysa Kıbrıs Türklerinin AB'ye girmesi, AB içinde ilk kez (Türk temsilcileri ve Türkçe dili ile) bir 'Türk varlığı'na yol açacaktır. Diğer bir deyişle, çözümsüzlüğün devamı 1 Mayıs'tan sonra Türk tarafını bir dizi kazanımdan mahrum edecektir...
***
YENİ müzakere sürecinin başarısızlığa uğraması halinde, sorumluluğun kime yükleneceği de önemli. Eğer BM ve özellikle AB Türk tarafını kabahatli bulursa, KKTC kadar Türkiye de bunun bedelini ödemek zorunda kalacaktır. Böyle bir durum Türkiye'nin AB üyelik perspektifini ve dış siyasal ve mali kredibilitesini de olumsuz etkileyebilir.
Eğer başarısızlığın sorumluluğu Rumlara yüklenecekse, Türk tarafı rahat bir nefes alacak ve KKTC de kendi varlığını pekiştirmeye devam edecektir.
Ne var ki, bu şartlarda dahi, Kıbrıs Rum kesiminin AB üyeliğinin gerçekleşmesi, onu avantajlı (hatta imtiyazlı) hale getiriyor. Ama AB'nin çok önceden ve toplam 10 yeni üye için öngördüğü "genişleme" politikasını bu saatten sonra değiştirmesi (mesela tek başına Güney Kıbrıs'ın üyeliğini 'dondurma'sı) söz konusu olamaz. Dolayısı ile, Kıbrıs Rum - Yunan tarafı, şimdi daha önceki başarılı politikalarının meyvesini alabiliyor...
Tekrar baştaki senaryoya dönersek, evet, müzakerelerde çözümsüzlüğün devamı "dünyanın sonu değil". Ama Türk tarafı için "en iyi çözüm de bu değil." Bu nedenle yeni sürecin başarılı olmasını dilemek lazım...