Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Türkiye'nin AB adaylığının gerçekleşmesi üzerine basında çıkan iki "magazinimsi" haber, bu topluluğun halk tarafından nasıl algılandığını yansıtması bakımından ilginç.
       Bu haberlerden biri, Denizli'de bir işadamının fabrikasına derhal 15 yıldızlı AB bayrağını çekmesi ile ilgili. "Biz bu gruba 60 milyon insanımızla giriyoruz" diyen fabrikanın sahibi, artık bunun dışında kalmanın ezikliğini duymadığını ve rahatladığını belirtiyor...
       Diğer haber, AB ile bütünleşme sürecinde, kokoreç ve işkembenin yasaklanacağı konusunda. Tabii henüz tam üyelik çok uzakta iken bu, gündeme gelecek bir konu değil; ama bunun adaylığın ertesi günü hemen tartışılması oldukça anlamlı...
       * * *
       HELSİNKİ'de AB ile Türkiye arasında söz kesildi. Bundan sonra nikah olacak ama, zamanı belli değil. Nişanlılık devresi ne kadar iyi geçerse, evlilik de o kadar çabuk gerçekleşebilir.
       Bu aşamada AB'nin Türkiye'yi, Türkiye'nin de AB'yi daha iyi tanıması gerekiyor. Gerçi Türkiye ile AB'nin tanışması oldukça eski. Ama doğrusu bugün hala ikisi de birbirini gerektiği kadar tanımıyor, ya da yanlış tanıyor.
       Helsinki'de alınan kararın AB için bir devrim niteliğinde olduğunu unutmamalı. İlk kez bu topluluk (ki bazısı buna yıllar boyunca bir Hıristiyan kulübü olarak bakmıştır), Müslüman ve aynı zamanda kısmen Asyalı olan bir ülkeyi kendi saflarına almayı kabul ediyor. Finlandiyalısından Almanına, Hollandalasından Avusturyalısına kadar, 350 milyon AB insanının bunu hazmetmesi ve benimsemesi (yani sonunda "Türkler de bizden" diyebilmesi) lazım. Kolay iş değil, tabii. Avrupalıların Türkiye'yi ve Türkleri daha yakından tanıması zaman alacak. AB yöneticileri kadar Türkiye'ye de bunda büyük görevler düşüyor.
       Başbakan Ecevit'in Helsinki'de yaptığı basın toplantısının Avrupa medyasına ne kadar olumlu yansıdığını ve kamuoyunu etkilediğini gördükten sonra, bu konuda iyimser olmamak mümkün değil. Bundan sonra Türkiye - AB yakınlaşması (ve daha iyi tanışması) için, bir hayli fırsat çıkacak...
       Türkiye için iş sadece AB'yi tanımak değil, aynı zamanda onunla uyum sağlayacak köklü birtakım değişiklikleri yapmaktır.
       Adaylık yıllardır bir hedefti. Bu gerçekleşti. Şimdi esas hedef üyeliktir. Ve bu, birçok alanda, büyük gayret istiyor.
       İşe, AB'yi tanımakla, kurallarının ne olduğunu öğrenmekle ve ona ayak uydurmak için bir takvim belirlemekle başlamak lazım.
       Tabii bu da, sadece AB bayrağını dikmekle veya kokoreçin yasaklanacağı kaygısına kapılarak gerçekleşecek bir şey değil.
       * * *
       AB'ye sonradan (birkaç yıl önce) katılan Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi güney ülkelerinin hangi yollardan geçtiklerini incelemek, gerçekten çok yararlı olacaktır. Sanıyoruz Yunan deneyimi bize ışık tutabilir. İşte düzelmekte olan Türk - Yunan ilişkilerinde, yeni bir işbirliği alanı daha...
      
Yapılacak çok iş var: Kısa vadede, AB'nin şimdiye kadar yürürlüğe soktuğu yasaları, kuralları (yani 120 bin sayfa tutan "müktesebat"ı) ele almak gerekiyor. Ardından bunlarla uyum sağlamak için, Türk mevzuatında ne gibi değişikliklere ve yeniliklere ihtiyaç olduğunu tespit etmek geliyor. Bunun için de sadece bu işi yürütecek uzman kadrolara değil, aynı zamanda (özellikle Meclis'te ve bürokraside) bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var.
      
Bu değişiklik nasıl olur? "Zamanla olur" deyip geçemeyiz. Bu her şeyden önce bir irade ve kararlılık işidir. Bir eğitim ve kamuoyu oluşturma işidir. Ve yeni politikalar ve stratejiler üretme işidir.
       Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik'in dün TRT'de belirttiği gibi, yeni dönemde artık eski kalıpları terk edip bir yeniden yapılanmaya ve bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç vardır.
       Adaylığın "ertesi günü"nde belirlenecek hedef budur...



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr