Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hafta başından beri çok tartışılan “kızlı erkekli öğrenci evleri” konusunda AB’den gelen tepki, Türkiye ile Avrupa (ve genelde Batı) arasındaki zihinsel “frekans farkı”nı ortaya koydu.
Yetişkin kız ve erkek öğrencilerin aynı binada oturup oturmamaları Avrupa’da veya Amerika’da konuşulan bir konu değil. Aslında bu şimdiye kadar Türkiye’de de pek tartışılmıyordu. Ta ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuyu bu haftanın başında gündeme getirinceye kadar...
Başbakan’ın meseleyi ortaya koyduğu şekli ile kız ve erkek öğrencilerin aynı çatı altında, aynı mekânda oturmaları hiç uygun değil. Bu, devlete ait yurtlarda olmasa dahi özel apartmanlarda görülen bir durum. Başbakan’ın deyişiyle “oralarda neler olduğu belli değil”. Dolayısıyla bunları kontrol altına almak gerek. Bunun için yasal düzenlemeler yapılacak. Valiler bunu görev sayacak.
Başbakan’ın bu “ihtiyacın” duyulmasına gösterdiği sebeplerden biri “bazı ailelerin şikâyetleri”. Ama başka gerekçeler de ortaya atıldı. Örneğin İçişleri Bakanı kızlı erkekli öğrenci mekânlarının bir “terör” yuvası haline geldiğini iddia etti. Başkaları da fuhuştan söz ediyor...
Bu konudaki tartışmalar şimdi hükümetin “yetkileri”nden, “özel hayata veya gençlerin yaşam tarzına müdahale”ye kadar yasal, siyasal, toplumsal birçok unsurları kapsıyor.
Biz burada konuyu dış dünyanın bakışı açısından ele alacağız.
* * *
Olaya ilk tepki -neredeyse anında- AB’den geldi. Sözcü Peter Stano, açıklamasında şu üç noktayı vurguladı: 1) Avrupa’da böyle bir sorun olmadığı için, bu konuda belirli bir standart veya kural yok. Yani serbestlik var... 2) Bu mesele öğrencileri ve aileleri ilgilendirir. Dolayısıyla tercih onlarındır. 3) Son demokratikleşme paketinin temel unsurlarından biri vatandaşların özel yaşamına saygı prensibi bu vesile ile hatırlatılmaktadır.
Özetle AB’nin verdiği mesaj şudur: Hükümet kız ve erkek öğrencilerin evleri konusuna karışmasın, onların özel yaşamlarına da müdahale etmesin...
Aslında Başbakan dahil, hükümet yetkilileri son demeçlerinde “kesinlikle yaşam tarzına müdahale”nin söz konusu olmadığını belirtiyorlar. Ancak valilere verilen talimat, komşuların “ihbar” konusunda cesaretlenmesi, çeşitli bahanelerle “haneye baskın” kaygısının yayılması, uygulamanın söylenenlerin aksine gerçekleşebileceği izlenimi veriyor...
* * *
Bu son çıkışın, AB ile Türkiye arasındaki katılım müzakerelerinin yeniden başladığı ve bunun Türk hükümetince ileri bir adım sayıldığı bir zamana rastlaması bir talihsizlik.
Kaldı ki, Türk hukuk uzmanları da hükümetin dile getirdiği yeni düzenlemeleri, AB ile uyum sürecine aykırı buluyor. Prof. Mithat Sancar tasarlanan düzenlemelerin Avrupa Konseyi sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadına ters düşeceğini belirtiyor.
Diğer bir talihsizlik de, bu olayın Başbakan’ın Avrupa gezisi sırasında patlak vermesidir. Helsinki’de bu çıkışın neden yapıldığı merak konusu oldu. Bunu basın toplantısında soran deneyimli bir Finli gazeteciye Başbakan’ın tepkisini, kızarak “Galiba birileri seni özel olarak görevlendirdi” şeklinde göstermesi, bu “frekans farkı”nın başka bir örneği...