Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

SUSURLUK kazası, Fadime skandalı, Sabancı suikastı derken... bir de baktık ki, Kıbrıslı Rumlar Rusya'dan - bu kez doğrudan Türkiye'yi tehdit edecek nitelikte - füzeler alıyor!..
Aslında bu füzeler, Güney Kıbrıs'ın son zamanlarda giriştiği hızlı silahlanma kampanyasının son halkası. Aynı zamanda, bölgede gerginliğin tehlikeli tırmanışının da yeni bir başlangıcı.
Durum gerçekten ciddi. Açıkçası savaş riskini taşıyacak kadar ciddi...
Ne yazık ki, Türkiye'de dikkatler haftalardır "sıcak" iç olaylar üzerinde o kadar odaklanmış ki, burnumuzun dibinde "sessiz ve derinden" oluşmaya başlayan bu ciddi durum pek farkedilmedi bile.
Ankara'da bu işleri her zaman yakından izleyen ilgili askeri ve diplomatik yetkililer dışında, medya başta olmak üzere, kamuoyu, şimdi yeni yeni uyanıyor. Rumların S - 300 füzelerini almalarının Kıbrıs'ı da aşan, Türkiye ile Yunanistan arasındaki askeri dengeyi etkileyen, Türkiye'ye yönelik Yunan - Rum "ortak savunma doktrini"ni hayata geçiren ve dolayısı ile sadece "yavru vatan"ın değil, "anavatan"ın da güvenliğini tehlikeye sokan bir gelişme olduğu ancak şimdi anlaşılıyor...
* * *
BU noktaya geldikten sonra, Türkiye şimdi ne yapabilir?
Ankara'da şu sırada çeşitli diplomatik ve askeri opsiyonlar yoğun biçimde değerlendiriliyor. Diplomasi alanında birtakım girişimler yapılıyor, askeri alanda çeşitli seçenekleri içeren planlar hazırlanıyor.
Türkiye, Klerides yönetiminin giriştiği oyunu durdurmak veya başarısızlığa uğratmak konusunda kararlı. Bu bunalımlı, huzursuz ve sıkıntılı bir dönemin başlangıcı olabilir. Buna - içteki diğer sıkıntılar arasında - şimdiden hazır olmak lazım...
Ankara, diplomatik alanda olanaklarını kullanıyor, çeşitli ülkeleri ve uluslararası kuruluşları devreye sokuyor. Kuşkusuz bu alanda en etkili olabilecek ülke, ABD'dir. Washington, diğer bazı Batılı ülkeler gibi, Rumları kınıyor, protesto ediyor. Clinton yönetimi adaya bir özel temsilci de gönderiyor...
Peki, bu girişimlerin pratik yararı olacak mı? Yani Rumlar - ve Ruslar - bu işten vazgeçecekler mi?
Açıkçası, ABD ve diğer ülkelerin bu çabalarının fazla bir "kıymeti harbiyesi" yok. Çünkü bu girişimler, sonuçta "Kıbrıs barış planı" çerçevesine sokulmak isteniyor. Şimdi Türk tarafına verilmesi beklenen mesaj şudur: "Siz önerilerimizi kabul ederseniz, Rumlar da bundan sonra silahlanmadan vazgeçebilir"... Bu arada diplomatik çevrelerde söylendiğine göre, ABD - herhalde AB'nin de desteği ile - "Kıbrıs'ta ve Ege'de bir savaşı önlemek" gerekçesi ile adaya, yeşil hatta konuşlanacak bir "çokuluslu güç" (belki de bir NATO birliği) göndermeyi de tasarlıyor. Tabii eğer bu hızla gerçekleştirilirse, Türkiye'nin askeri alanda "hareket kabiliyeti" de kısılmış olur...
Kısacası, önümüzdeki günlerde "füze krizi"ni yatıştırmak için yoğun "diplomasi gösterileri"ne tanık olacağız. Bunun Rumların Ruslarla füze mukavelesini hemen iptal etmesi gibi direkt bir sonuç yaratmasını beklemeyelim. Bu olay, "Anglo - Amerikan barış planı"nın masaya gelmesini hızlandıracak ve sıkı bir pazarlık süreci başlatacaktır.
* * *
TÜRKİYE'nin, Rumları füze alımından vazgeçirmek veya aldıktan sonra bölgedeki dengeyi bozmasını önlemek için başvurabileceği birçok askeri opsiyonlar var tabii. Örneğin, ilk aşamada ada açıklarında havadan ve denizden bazı "askeri güç gösterileri" yapılabilir... Bu daha ilerde bir ablukaya dönüştürülebilir... Adada bazı sınırlı operasyonlar gerçekleştirilebilir... Doğrudan füze üssü vurulabilir... KKTC ile askeri bir anlaşma yapılarak Kuzeyde üsler kurulabilir, mevcut askeri varlık takviye edilebilir...
Bu veya benzer askeri opsiyonların uygulanması halinde bunalımın ve gerginliğin tırmanacağı ve ciddi komplikasyonlar yaratacağı da bir gerçek. Ankara bunu biliyor tabii. Bunun için değerlendirmelerini dikkatli ve soğukkanlı bir tutum içinde yapıyor.
Ama Savunma Bakanı Turhan Tayan'ın da dün belirttiği gibi Türkiye "gerekirse vururuz" mesajını da veriyor. Ankara dostlarına - ve karşı tarafa - bunun ciddiye alınması gerektiği uyarısında da bulunuyor.
1974 müdahalesinden önce de böyle yapılmamış mıydı?