Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       İnsanın "dünyada yolsuzluğa bulaşmayan kaç lider kaldı" diye soracağı geliyor!
       Günümüzde dürüstlüğüne gölge düşen o kadar siyasetçi var ki...
       Hem de bunlar sıradan siyasetçi de değil.
       Almanya'da CDU'nun başında 25 yıl, iktidarda da 16 yıl kalan Helmut Kohl gibi. O Kohl ki, Soğuk Savaş'ın "kahramanları" arasında yer almış, Almanya'nın olduğu kadar Avrupa'nın da birleşmesine önayak olmuş, ülkesine refah getirmiş büyük bir lider.
       Şimdi aynı Kohl'ün tarihi şöhreti, yolsuzluk suçlamaları ile lekelenmiş bulunuyor. Kabahati de eş dosttan sağladığı paraları cebine indirmek değil, bunları sessizce partisine aktarmak ve bunun hesabını vermeyi de reddetmek. Almanya'daki demokrasi anlayışına göre, büyük bir suç bu. Eski Şansölye bunun farkında ki, lekeyi temizlemek için partinin onursal başkanlığından da istifa etmek zorunda kaldı.
       Diğer bir örnek de, Ezer Weizman. İsrail'in kurucularından olan bu devlet adamı, birkaç yıl önce milyarder bir Fransız dostundan 450 bin dolar almış. İsrail yasaları böyle kayıtsız bağışlara izin vermiyor. 75 yaşındaki Cumhurbaşkanı'nın yarım yüzyıldır ülkesine yaptığı hizmetler bir yana bırakılarak, şimdi aldığı paranın hesabı soruşturuluyor. Ve yakınları dahi, istifa etmesini istiyor...
       Geçen hafta ölen eski İtalyan Başbakanı Bettino Craxi de, ülkesine ve Avrupa'ya büyük hizmetler yapmış bir lider. O da İtalya'daki "Temiz Eller" kampanyası sırasında 160 milyon dolarlık bir skandala karışmakla suçlanmış ve ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Şimdi onun oğlu Vittorio, müthiş bir iddia ortaya atıyor ve Bettino Craxi'nin aslında Kohl ve Mitterrand ile birlikte suçlanması gerektiğini söylüyor. Demek ki, yeni Avrupa'nın kurulmasına önayak olan üç önemli lider de, yolsuzluk "ortağı" imiş...
       * * *
       BATI Avrupa'dan Japonya'ya kadar geniş bir coğrafyayı saran yolsuzluk dalgasının bazı ilginç ortak özellikleri var.
       * Bu olayların çoğu demokratik ülkelerde ortaya çıkıyor.
       Bu da doğal. Totaliter rejimlerde yolsuzluk olmuyor değil. Ama bunun "şeffaf" ülkelerde olduğu gibi, anında açığa vurulması olanaksız.
       Çoğu zaman skandallar, özgür medyanın araştırması sonunda kamuoyuna yansıyor.
       * Bu olaylarda dikkati çeken bir husus da, bazı liderlerin iş çevrelerinden veya devletten birtakım paraları, kendi ceplerine indirmek için değil, partilerinin faaliyeti için almalarıdır. Ne var ki, bunun gizlice yasa dışı yöntemlerle yapılması, bu siyasetçilerin - ve partilerinin - suçlanmasına yol açıyor.
       * Siyaset bilimcilerine göre, siyasal güç ile yolsuzluklar arasında bir ilinti var. Gerçekten bazı liderler, siyasal güçlerini kullanarak - ve yetkilerini aşarak - kural veya etik dışı hareket ediyorlar.
      
* Aynı şekilde günümüzde dev şirketlerin de toplumda artan bir etkinliği var. Güçlü iş çevreleri, partileri veya hükümetleri (ihtiyaç duydukları mali kaynakları da sağlayarak) "tavlayabiliyorlar". Siyasetçiler ve bürokratlar için bu maddi olanaklar, karakter zaafını ortaya çıkaran bir "cazibe" oluşturuyor.
       * * *
      
LİDERLERİN ve üst düzey politikacıların bu tür yolsuzluklara karışması, kuşkusuz halkın siyasi düzene ve demokrasiye olan güvenini sarsar. Ama öte yandan bu skandalların ortaya çıkması, sorumluların cezalandırılması veya kendiliğinden istifa etmesi, şeffaf sistemin yararını ve üstünlüğünü gözler önüne seriyor. Sonunda bundan kazançlı çıkan demokrasi ve bunu sahiplenen toplumdur...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr